AHMET TAHİROĞLU YAZDI: SFAX'TE BİR SİVİL TOPLUM MASALI: KAPTAN ÇOKBİLMİŞ VE BATAN GEMİ
Sonra bir gün, o örgütün başına “kaptan” edasıyla bir şahıs oturdu. Öyle bir kaptan ki, gemiyi yürütmekten çok kendini vitrine koymayı biliyordu. Kibir desen kibir, enaniyet desen enaniyet, gurur desen tavana vurmuş. Çıktı meydana: “Ben olmazsam burası yürümez” dedi.
Ama kaderin cilvesine bakın ki gemi çoktan su almaya başlamıştı. İl yönetimi dağılmış, ilçe başkanları başkaldırmış, yönetim kurulu toplanmaz olmuş. Koca teşkilat darmadağın. O ise hâlâ “veda turunda” dolaşıyor: “Beni özleyin, ben gidiyorum” diye.
Dostum, özlenmek için geride iz bırakmak gerekir. Merhamet etmedikten, vefa göstermedikten, topluma katkı sunmadıktan sonra ardında ne kalır ki? Bir tek kartvizitteki unvan…
Asıl trajikomik tarafı da şu: Dün “bizim gemiyi kimse batıramaz” diye nutuk atanlar, bugün liman liman dolaşıp “bizden sonra deniz kuruyacak” diye ağıt yakıyor. Oysa deniz duruyor, gemi duruyor, sadece kaptan çökmüş.
Daha da kötüsü, koskoca örgüt, temsil kabiliyeti olmayan silik bir figüre emanet edilmiş. Sanki koca gemiyi, dümeni çeviremeyen bir tayfaya teslim etmişler. Haliyle ortada teşkilat değil, oyuncak bir sandal kalmış.
Ama gerçek apaçık ortada: Sivil toplum şahısların malı değildir. Unvanlarla değil, emeklerle yürür. Kibirle büyüyen yapılar bir gün kendi ağırlığı altında çöker. Kaptan Çokbilmiş’in gemisi de tam böyle battı.
Şimdi geriye bir ders kaldı: İnsan, koltuğunu yükseltmek için değil, ardında hayırla anılacak bir iz bırakmak için çalışmalı. Yoksa adı, Sfax’in dar sokaklarında “kibrinden yıkılan kaptan” diye anılır.