Uzm. Aile Danışmanı Belkıs Akay yazdı: “Sınav Kazandı, Nesil Kaybetti”

Cumartesi sabahı pek çok evde sessizlik vardı. 
Üniversite sınav sonuçları açıklandı. Aylarca, hatta yıllarca her şeyden feragat ederek çalışan binlerce gencin çoğunluğu büyük bir hayal kırıklığıyla baş başa kaldı. Sınav sonuçlarını bazısı gözyaşlarıyla karşıladı bazıları suskunlaşıp içine kapandı. Çünkü bu sınav çocukların gözünde sadece bir sıralama değil, kendi değerlerini, umutlarını, hayallerini sınayan bir hesaplaşmaydı.

Bir yıl boyunca hayallerinin peşinden koşan çocuklarımız, kendilerini eğlenceden, tatilden, uykudan, hatta gençliğin neşesinden mahrum bırakarak bu sınava hazırlandılar. Sadece bir bölümü kazanmak için değil, ülkesine faydalı bir birey olmak, ailesinin yükünü hafifletmek, kendi ayakları üzerinde durabilmek için çabaladılar. 
Bu yıl da yine sınav sonuçları birçok gencin ve ailenin kalbinde yara açtı. Her geçen yıl daha karmaşık, daha zor, değişen, adaleti sorgulanan, çocuğun emeğini değil, bazen sadece şansını ölçen daha belirsiz hale gelen bu sistem sadece bir ölçme aracı değil, aynı zamanda öğrencilerin ve  ailelerin de ruh sağlığını tehdit eder hale geldi.

Ülkesine mesleğiyle hizmet etmek isteyen, binlerce genç aldığı puanla değil, gösterdiği çabayla takdir edilmeyi hak ediyor. Ne yazık ki biz, hâlâ sadece sonuçlara odaklanan bir toplumuz ve üzülerek söylemeliyim ki, çabalayanla çabalamayan arasında fark gözetmeyen bir sistemdeyiz. Bir yanda; kendi gücüne güvenip ders çalışan, kendisini sosyal faaliyetlerden geri çeken, ailesine yük olmamaya çalışan, saygılı, duyarlı bir gençlik var. Diğer yanda; bütün zamanı kafe köşelerinde, nargile dumanlarında harcayan, ekran karşısında büyüyen, saygıyı unutan bir başka gençlik var. 
Bu tabloyu yargılamak için değil, anlamak için çiziyorum. Çünkü çabalayan çocuklarımızın “neden olmadı?” sorusuna artık bir cevabımız yok. Çabalayan emek veren gayret eden çocuklarımıza şunu yapabiliriz;
Aldığı puan ne olursa olsun, emeğini, gayretini ve samimiyetini takdir edebiliriz. Yarışın sonunda değil, yarışa hazırlanırken gösterdiği azmiyle onlara sarılabiliriz. Bugünlerde onların en çok ihtiyaç duyduğu şey budur.

Bu merkezi sınav sistemi, çocuklarımızın potansiyelini ölçmüyor; onları birbirine kırdırıyor. Çoğu zaman farkında bile olmadan, onları bir yarış atı gibi koşturuyoruz.
Ahlaki pusulasını kaybetmiş, sadece sınav çizgisine odaklanmış bir nesil, diplomayı hedef gösterip vicdanı unutturan bir sistem, başarıya koşarken merhametini, saygısını, insani değerlerini yolda bırakan çocuklar, sınavı kazanıyor belki ama kendini kaybediyor.

Artık şu soruyu yüksek sesle sormamız gerekiyor;
Bu yarış kimin yararına?
Biz çocuklarımızı yalnızca bir sınav gününe mi hazırlıyoruz, yoksa hayata mı? Onları sadece testlere mi sokuyoruz, yoksa vicdanlı, sorumluluk sahibi bireyler olmaya mı?
Artık yalnızca puanı, neti değil, insanlığı ve ahlakı da ölçmemiz gerekiyor. Çünkü biz bu ülkenin geleceğini sadece bilgili insanlara değil, ahlaklı ve adaletli insanlara emanet etmek zorundayız.
Bunu en acı şekilde, 6 Şubat depremlerinde gördük. Diploması ve bilgisi olan müteahhit çoktu ama vicdan ve ahlak sahibi olan azdı. Bilgisi ve yetkinliği vardı ama bilgisine ahlak eşlik etmeyince; o bilgiler, binlerce can aldı. Ayakta kalan evler, sadece mühendislik hesaplarıyla değil, içine katılan vicdanla, dürüstlükle, sorumlulukla ayakta kaldı. İşte o yüzden, çocuklarımıza sadece meslek öğretmek değil, insan olmayı da öğretmek zorundayız. Bir gün hayat onların ellerine teslim edilecek. Geleceğin doktorunu, mühendisini, öğretmenini, hâkimini yetiştirirken; onlara ahlakı öğretemezsek, o zaman diplomanın anlamı da kalmaz.
Bilgi işe yarar ama bilgi, ahlakla birleştiğinde hayatı yaşanır kılar.

Çocukların yeteneklerini, ilgi alanlarını, karakter yapılarını göz önüne almadan herkesi aynı testte yarıştırmak, hem adil değil hem de sağlıklı değil. Çünkü herkesin yolu, yürüyüşü, yükü farklı o halde ölçüm de farklı olmalı.
Bugün dünyada birçok ülke, merkezi sınavların yarattığı psikolojik baskıyı azaltmak ve öğrencileri daha iyi tanıyabilmek için farklı modeller uyguluyor. Her üniversite, kendi kabul sistemini oluşturuyor. 
Neden bizim ülkemizde de her üniversite kendi yetenek sınavını, kendi ölçüm sistemini oluşturmasın? Neden daha esnek, daha özgür bir sisteme geçmeyelim?

Biz de artık bu yönde bir dönüşümü tartışmalıyız. Üniversiteler, kendi alanlarına özel ölçme değerlendirme sistemleri kurmalı. Öğrencinin sadece akademik bilgisi değil, ilgisi, gayreti, yaşam becerileri de göz önünde bulundurulmalı. 

Her çocuğun kendine ait bir yolu olur. Böylelikle aileler sonuçtan önce süreçle gurur duyar ve toplum sadece puana değil, insanlığa yatırım yapar. Çünkü biz bu ülkenin geleceğini yalnızca başarılı değil, vicdanlı insanlara emanet etmeliyiz.