Uzm.Dr. Tahsin Özenmiş Yazdı: Gazze'de Çocuk Olmak...
Dünyanın herhangi bir yerinde bir çocuk dizini yaraladığında annesinin şefkatli ellerine sığınır; Gazze’de ise diz altından kopmuş bacağını, çocuk yaştaki abisinin plastik borulardan yaptığı protezle tamamlamaya çalışır.
Bir başka çocuk, kendinden küçük kardeşini omuzlarına almış, nereye gittiğini bilmeden yürümektedir. Sanki omuzlarında yalnızca kardeşi değil, bütün bir hayatın yükü vardır. Gazze’de çocuklar, çocuk yaşta ihtiyarlıyor. Oyun çağında ölümün yüzünü gördüler, savaşın acısını tattılar, gözlerinde neşenin değil, travmanın izleri var.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre Gazze’de savaş süresince binlerce çocuk öldü, on binlercesi ağır yaralandı. Bombardıman altında kalan hastaneler işlevsiz kaldı. Basit bir enfeksiyonun bile ölümcül hale gelmesi, sağlık hizmetine erişimin neredeyse sıfır olmasından kaynaklanıyor.
Ben bir hekim olarak biliyorum ki, çocuklar en savunmasız gruptur. Gelişmekte olan beyinleri ve organ sistemleri travmaya en açık dönemindedir. Bir protez bacağın yerine asla koyamayacağı kayıp, yalnızca fiziksel değildir; aynı zamanda psikolojiktir. Uzuvlarını kaybeden çocuklarda “hayalet ağrı” dediğimiz kronik acılar yıllarca sürerken, yaşadıkları travmalar “travma sonrası stres bozukluğu”na dönüşüyor. Kabuslar, anksiyete, altını ıslatma, konuşma bozuklukları… Bunlar şu an Gazze’nin çocuklarının gündelik hayatı.
Gazze de Çocuklar eğitim hakkından mahrum bırakılmış durumda. Yıkılan okullar, kaybolan öğretmenler, bombalanan kütüphaneler… Oysa eğitim, çocukların hayata tutunacağı en güçlü dal. Bir çocuğun elinden kalemini alırsanız, geleceğini de çalmış olursunuz.
Birleşmiş Milletler’in Çocuk Hakları Bildirgesi, her çocuğun yaşam, sağlık, eğitim ve güvenlik hakkını garanti altına alır. Peki GAZZE’deki ÇOCUKLAR BU GARANTİNİN NERESİNDE? Bombaların gölgesinde mi, yoksa dünya liderlerinin sessizliğinin arasında mı?
Çocuklar sayılara indirgenmiş durumda. “Bugün şu kadar öldü, bu kadar yaralandı…” Peki her sayı aslında bir insan, bir çocuk, bir hikâye, bir gelecek değil mi?
Gazze’de çocuk olmak, aslında uluslararası düzenin çürümüşlüğünün en çıplak delilidir. Çocukların kanı üzerine kurulan diplomatik masalar, sessizliklerini “tarafsızlık” diye pazarlayan dünya liderleri, bu zulmün ortağıdır. Bugün Gazze’de susan her ses, yarın başka coğrafyalarda yankılanacak zulümlerin zeminini hazırlıyor. Eğer insanlık gerçekten onurunu korumak istiyorsa, artık susmak değil, zalimi durdurmak zorundadır.
Gazze’de çocuk olmak, zulmün en ağırına şahit olmak demek. Ama aynı zamanda insanlığın geleceği adına bir direnişin sembolü olmak demek. Çünkü bütün bu yıkıma rağmen, onların gözlerinde hâlâ umut var. Küçük elleriyle hayatı tutmaya, küçük gözleriyle geleceği aramaya devam ediyorlar.
Gazze’de çocuk olmak, sadece bugünün acısı değildir; yarının kaybolan doktorları, öğretmenleri, sanatçıları, mühendisleridir. Her bomba yalnızca bir bedeni değil, bir geleceği de paramparça ediyor. Oysa bir çocuğun tebessümü, bir toplumun yarınlara dair en büyük sermayesidir. Gazze’nin çocukları suskun değil; bakışlarıyla bütün insanlığa, “Bizi görmezden gelmeyin” diye haykırıyor.
Gazze’de çocuk olmak, aslında hepimizin vicdanına ayna tutuyor. Onların parçalanmış oyuncakları, yıkılmış evleri ve susturulmuş hayalleri bize şunu hatırlatıyor: Eğer dünyanın herhangi bir köşesinde bir çocuk güvende değilse, aslında hiçbir çocuk güvende değildir. İnsanlığın onuru, o küçücük ellerin ne kadar sıkı tutulduğunda ölçülür.
Şimdi sorulması gereken soru şudur: Bizler bu çocukların sessiz çığlıklarına kulaklarımızı kapatmaya devam mı edeceğiz, yoksa onların yarınlara dair umutlarını yeniden inşa etmek için harekete mi geçeceğiz?
Bizler sessiz kalırsak, bu sessizlikle zulme ortak oluruz. Gazze’de çocuk olmak yalnızca Filistinli çocukların dramı değil; İNSANLIĞIN ORTAK İMTİHANIDIR.
Eğer bir gün bu çocukların gülüşleri yeniden özgürce yankılanırsa, işte o zaman insanlık sınavını geçmiş olacaktır. Çünkü onların gözyaşlarını silebilmek, aslında hepimizin boynunun borcudur.