Fesih Bozan yazdı: İnsanı Yücelten Gerçek Değerler
Fesih Bozan yazdı: İnsanı Yücelten Gerçek Değerler
Fesih Bozan yazdı: İnsanı Yücelten Gerçek Değerler
"Okuduğum bir yazıdan ve herkesin az çok şahit olduğu bazı olaylardan esinlenerek şu kanaate vardım: “İnsanı asil ve değerli kılan; makamı, serveti, bilgisi ya da güzelliği değil; sahip olduğu ahlakı, tavırları, davranışları ve savunduğu değerlerdir.” Bu sözü biraz daha derinleştirmek, anlamını açmak istiyorum.
Yaşadığımız asırda insanların değeri ve başarısı çoğu zaman maddi kriterlerle ölçülür. Bir insanın zenginliği, unvanı, akademik derecesi veya fiziki özellikleri, toplumda çoğunlukla saygı görür. Ancak bu ölçütler, insanın içsel değerlerini ve gerçek kıymetini belirlemede yetersiz kalabiliyor. Bundan dolayı biz, insanı asıl değerli kılan unsur; “sahip olduğu maddi nitelikler değil, sahip olduğu ahlaki duruş, davranışlar ve savunduğu ilke ve değerlerdir” dedik.
İnsanın Öz Değeri Güzel Ahlaktır
Ahlak; İnsanın, insanlarla ilişkilerinde nasıl davranması ya da davranmaması gerektiğini gösteren değer yargıları bütünüdür.
Ahlâk, bir toplumda genel olarak uyulması beklenilen kurallar ve yapılması gereken görevlerin tümüdür. Doğruyla yanlışı ayırt etme yetisi ve bireyin insan ilişkilerindeki pusulasıdır. Ahlak, davranışlarımızın temelini oluşturur ve bizi diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliktir. İnsan, ahlakıyla büyür, duruşuyla yücelir.
Allah (cc) Kalem suresi 4. Ayeti kerimede Peygamber Efendimize hitaben “Sen elbette üstün bir ahlâka sahipsin”. (Kalem 4)
Peygamber Efendimiz de (sav) şöyle buyurmuştur:
“Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta)
Bu ayeti kerime ve hadisi şerif, dinimizde ahlaki erdemlerin ne denli önemli olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. İslam dinimizin özü, söz ve şekilcilik değil, salih amel, doğru tavır ve davranışlar, hak ve adaletten yana insanî duruştur.
Bilgi ve ilim sahibi olmak elbette çok kıymetlidir; ancak bilginin ahlakla yoğrulmadığı yerde, kibir, üstünlük taslama veya ayrımcılık gibi zararlı tavırlar gelişebilir.
Yunan filozoflarından Sokrates, bu gerçeği şöyle ifade eder:
“Bilgi erdemle birleşmediği sürece tehlikelidir.”
Benzer şekilde, makam ve mevki insanı sorumluluk sahibi kılmalı; kibir ve gösteriş aracı olmamalıdır.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, bu noktada şöyle der:
“Nice insanlar gördüm, üzerinde elbise yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.”
Bu söz, insanın görünüşüyle veya makamıyla değil, ahlak, davranış ve değerleriyle değerlendirileceğini ifade etmiştir
İnsanı, insan yapan en önemli yönü, hayat boyunca karşı olduğu zalim, zulüm, adaletsizlik, hırsızlık, yolsuzluk, yalan, talan, rüşvet, torpil gibi ahlaksızlıklar ve adalet, eşitlik, barış, sevgi, fedakarlık, af edicilik, merhamet, dürüstlük, sadakat, tevazu gibi savunduğu ilke ve değerlerdir.
Bir insanın inandığı, savunduğu ve uğruna mücadele ettiği değerler onun karakter, kişilik ve kalitesini gösterir.
İbn Haldun da bu konuda;
“İnsanın değeri, uğruna çaba harcadığı şeyle ölçülür.” Demiştir.
Bu ölçü, hem kişinin iç dünyasını hem de topluma kattığı değer ve anlamı ortaya koyar.
Özetle; bir insanı gerçekten değerli kılan, onun sahip olduğu imkanlar, şöhreti veya fiziksel görünüşü değil, taşıdığı ahlak ve insanlara karşı gösterdiği tavır ve davranışlardır.
Zira gerçek asalet; soylu duruş ve içsel zenginlikten doğar. Bizim yukarda da belirtiğimiz gibi, insanın kıymetini belirleyen şey; neye sahip olduğu değil, nasıl biri olduğudur.
Unutulmamalıdır ki, zamanla her şey değişir; makamlar sona erer, servet tükenir, güzellik solar. Ancak iyi bir isim, güzel ahlak ve sağlam bir duruş; zaman aşımına uğramaz, yüzyıllar boyu insanlık hafızasında müspet yerini korur.
Vesselam
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.