Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam

Mehmet Sönercan yazdı: Şikâyet Yok, Çare Var: Akıl ve Kalbin Yolculuğu

Gündem 14.07.2025 - 13:38, Güncelleme: 14.07.2025 - 13:38
 

Mehmet Sönercan yazdı: Şikâyet Yok, Çare Var: Akıl ve Kalbin Yolculuğu

Mehmet Sönercan yazdı: Şikâyet Yok, Çare Var: Akıl ve Kalbin Yolculuğu
Kıymetli büyüğümün aziz hatırası Zaman zaman insanın içine dert düşer. Bir yol kapanır, bir kapı örtülür, işler ters gider. Hemen ardından başlar içimizdeki ses: “Bu neden hep benim başıma geliyor? Neden hep ben? Bu hayatta ne zorluklar varmış…” Ve şikâyetler sıralanır. Oysa belki de hayat, bize açıkça bir şeyler fısıldıyordur: “Şikâyet etme, çözüm ara.” Stoacı filozof Marcus Aurelius insanın başına gelen şeylerden değil, onlara verdiği tepkilerden sorumlu olduğunu söyler. Epiktetos ise şikâyet etmeyi, insanın iradesine yapılmış bir ihanet gibi görür. Çünkü akıl, yalnızca sorunları görmek için değil, onları aşmak için verilmiştir. İşte bu yüzden Nietzsche, “Beni öldürmeyen şey, beni güçlendirir,” derken aslında bir çağrı yapar: “Edilgenliği bırak, kendi gücünün farkına var.” Felsefe bize şöyle seslenir: “Hayat, senin çözüm üretme kabiliyetini sınar. Şikâyetle değil, irade ve akılla ilerle.” Ancak insan yalnız akıldan ibaret değildir. Kalbin de bir dili vardır. Bu dil en güzel hâliyle tasavvufun aynasında görünür. Sûfîler için şikâyet, çoğu zaman nefsin bir serzenişidir. Gerçek teslimiyeti bilen kişi, başına geleni Hakk’tan bir terbiye, bir işaret, bir “hal” olarak görür. Mevlânâ’nın dediği gibi: “Dert, insana yol gösterir. Şikâyet etme, o seni Rabb’ine götürür.” Sûfî gözüyle bakıldığında, şikâyet insana ait; çare ise Allah’a yönelişin kapısıdır. Her çare, çalışmayla, sabırla, dua ile, tevekkülle gelir. Yunus Emre bu hâli şöyle anlatır: “Sabır dileyip ağlayan, maksuduna ermiş durur.” Sartre’ın “İnsan kendi seçimlerinin sonucudur” sözüyle, Abdülkâdir Geylânî’nin “Şikâyetini kula etme” uyarısı arasında görünmeyen bir bağ vardır: Sorumluluk. Kendi iç dünyanı tanı, hâline sahip çık ve yönünü hakikate çevir. Felsefe bize çözüm üretmeyi öğretir, tasavvuf ise o çözümü içerden inşa etmeyi… Akıl yol açar, kalp yolculuğa sadakat katar. Belki de hayatta karşımıza çıkan pek çok sorun, bize sadece bir soru sormaktadır: “Şikâyet mi edeceksin, yoksa çare mi arayacaksın?” Cevap açık: Şikâyet yok, çare var. Hem akılda, hem kalpte…   Merhum büyüğümüz Ahmet M. Ziylan’ın kitabında altını çizdiği gibi: “Kazanma yolları, ne kadar ağır güçlüklerle dolu olsa da; ‒Şikâyet Yok! Çare Var!” Bu, duâdan kopmamayı, nefsi muhasebe etmeyi ve yürekte çare aramayı öğütler. Birleştirici Perspektif: Aklın ve Kalbin Diyaloğu Bu iki yaklaşımı tek bir anlatıda birleştirecek olsak: ·       Felsefe bize problemi tanımayı, çözüm yollarını keşfetmeyi, harekete geçmeyi öğretir. ·       Tasavvuf ise içsel yolculuğa, sabra, tevekküle ve şükre işaret eder. ·       Ahmet M. Ziylan ise bu iki damarı tek bir özde buluşturur: “Tekrar ediyorum… Zifirî karanlık bir câhiliyye… Vaziyet hayli ciddî. Tehlike büyük; lâkin, yine: Şikâyet Yok! Çare Var!” Yani hem akıl, hem gönül bir arada çareye yönelsin. Böylece kişinin iç dünyası da dış dünyası da düzelir. Şikâyet etmek, insanlığımızın zaafıdır. Ama “çare aramak”, hem insan olmanın hem de insan kalabilmenin ta kendisidir. Yani ne yaparsınız yapın: ·       Epiktetos’un dediği gibi tutumunuzu değiştirin. ·       Nietzsche gibi direncinizi keşfedin. ·       Mevlânâ gibi dertleri bir kapı olarak görün. ·       Hacı Ahmet M. Ziylan gibi erdemli kararlılıkla bağırın: “Şikâyet Yok! Çare Var!”      
Mehmet Sönercan yazdı: Şikâyet Yok, Çare Var: Akıl ve Kalbin Yolculuğu

Kıymetli büyüğümün aziz hatırası

Zaman zaman insanın içine dert düşer. Bir yol kapanır, bir kapı örtülür, işler ters gider. Hemen ardından başlar içimizdeki ses: “Bu neden hep benim başıma geliyor? Neden hep ben? Bu hayatta ne zorluklar varmış…” Ve şikâyetler sıralanır. Oysa belki de hayat, bize açıkça bir şeyler fısıldıyordur:
“Şikâyet etme, çözüm ara.”

Stoacı filozof Marcus Aurelius insanın başına gelen şeylerden değil, onlara verdiği tepkilerden sorumlu olduğunu söyler. Epiktetos ise şikâyet etmeyi, insanın iradesine yapılmış bir ihanet gibi görür. Çünkü akıl, yalnızca sorunları görmek için değil, onları aşmak için verilmiştir.

İşte bu yüzden Nietzsche, “Beni öldürmeyen şey, beni güçlendirir,” derken aslında bir çağrı yapar: “Edilgenliği bırak, kendi gücünün farkına var.” Felsefe bize şöyle seslenir:

“Hayat, senin çözüm üretme kabiliyetini sınar. Şikâyetle değil, irade ve akılla ilerle.”

Ancak insan yalnız akıldan ibaret değildir. Kalbin de bir dili vardır. Bu dil en güzel hâliyle tasavvufun aynasında görünür.

Sûfîler için şikâyet, çoğu zaman nefsin bir serzenişidir. Gerçek teslimiyeti bilen kişi, başına geleni Hakk’tan bir terbiye, bir işaret, bir “hal” olarak görür. Mevlânâ’nın dediği gibi:

“Dert, insana yol gösterir. Şikâyet etme, o seni Rabb’ine götürür.”

Sûfî gözüyle bakıldığında, şikâyet insana ait; çare ise Allah’a yönelişin kapısıdır. Her çare, çalışmayla, sabırla, dua ile, tevekkülle gelir.

Yunus Emre bu hâli şöyle anlatır:

“Sabır dileyip ağlayan, maksuduna ermiş durur.”

Sartre’ın “İnsan kendi seçimlerinin sonucudur” sözüyle, Abdülkâdir Geylânî’nin “Şikâyetini kula etme” uyarısı arasında görünmeyen bir bağ vardır: Sorumluluk. Kendi iç dünyanı tanı, hâline sahip çık ve yönünü hakikate çevir.

Felsefe bize çözüm üretmeyi öğretir, tasavvuf ise o çözümü içerden inşa etmeyi… Akıl yol açar, kalp yolculuğa sadakat katar.

Belki de hayatta karşımıza çıkan pek çok sorun, bize sadece bir soru sormaktadır:
“Şikâyet mi edeceksin, yoksa çare mi arayacaksın?”

Cevap açık:
Şikâyet yok, çare var. Hem akılda, hem kalpte…

 

Merhum büyüğümüz Ahmet M. Ziylan’ın kitabında altını çizdiği gibi:

“Kazanma yolları, ne kadar ağır güçlüklerle dolu olsa da; ‒Şikâyet Yok! Çare Var!”

Bu, duâdan kopmamayı, nefsi muhasebe etmeyi ve yürekte çare aramayı öğütler.

Birleştirici Perspektif: Aklın ve Kalbin Diyaloğu

Bu iki yaklaşımı tek bir anlatıda birleştirecek olsak:

·       Felsefe bize problemi tanımayı, çözüm yollarını keşfetmeyi, harekete geçmeyi öğretir.

·       Tasavvuf ise içsel yolculuğa, sabra, tevekküle ve şükre işaret eder.

·       Ahmet M. Ziylan ise bu iki damarı tek bir özde buluşturur:
“Tekrar ediyorum… Zifirî karanlık bir câhiliyye… Vaziyet hayli ciddî. Tehlike büyük; lâkin, yine: Şikâyet Yok! Çare Var!”

Yani hem akıl, hem gönül bir arada çareye yönelsin. Böylece kişinin iç dünyası da dış dünyası da düzelir.

Şikâyet etmek, insanlığımızın zaafıdır. Ama “çare aramak”, hem insan olmanın hem de insan kalabilmenin ta kendisidir. Yani ne yaparsınız yapın:

·       Epiktetos’un dediği gibi tutumunuzu değiştirin.

·       Nietzsche gibi direncinizi keşfedin.

·       Mevlânâ gibi dertleri bir kapı olarak görün.

·       Hacı Ahmet M. Ziylan gibi erdemli kararlılıkla bağırın:

“Şikâyet Yok! Çare Var!”

 

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve radikalgazete.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.