MEHMET SÖNERCAN YAZDI: HATIRLAMAK VE TERCİH ETMEK: HAYATIN PUSULASI

Dünya 12.09.2025 - 12:05, Güncelleme: 12.09.2025 - 12:05
 

MEHMET SÖNERCAN YAZDI: HATIRLAMAK VE TERCİH ETMEK: HAYATIN PUSULASI

"Yaşadığını hatırla. Öleceğini hatırla. Sadece bir insan olduğunu hatırla."
 Marcus Aurelius'un bu üçlü uyarısı, Roma tahtında oturan bir imparatordan çok, kendi iç dünyasına derin bir yolculuk yapmış bir bilgenin sesi gibi yankılanır. Stoacılığın özünden süzülen bu kadim sözler, aslında her çağda, her insana yol gösteren birer pusuladır. Ancak bu pusula, sadece geçmişi ve geleceği hatırlatmakla kalmaz, aynı zamanda tercih etme gücümüzü de ön plana çıkarır. Çünkü hatırlayan insan, hayatın anlamını ve değerini idrak eder; tercih eden insan ise kendi yolunu çizer ve hayatına yön verir. Memento Mori - Ölümü Hatırla, Sonsuzluğu Tercih Et Stoacıların ölümü sık sık düşünmeleri, bir karamsarlık hali değil, bilakis hayatı bilinçle yaşamanın bir davetidir. Marcus Aurelius'un "Her an son anın olabilir" sözü, belki de tercihlerimizi şekillendiren en güçlü hakikattir. Ölümün kaçınılmazlığı, bize "Şimdi"nin değerini hatırlatır ve anı dolu dolu yaşama sorumluluğunu yükler. Bu hakikat, İslâm geleneğinde de derin bir karşılık bulur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in "Lezzetleri yok eden ölümü çokça hatırlayın" hadisi, ölümü hatırlamanın insanı hayattan koparmadığı, aksine hayatı daha sahici, daha anlamlı bir şekilde yaşamaya çağırdığına işaret eder. İmam Gazali, "İhyâ-u Ulûmiddîn" eserinde ölüm tefekkürünü, kalbi yumuşatan ve insana tercihlerinin değerini hatırlatan ilahi bir ilaç olarak görür. Ölüm, bize şu soruyu sordurur: Kalıcı olanı mı seçeceğiz, yoksa geçici olanı mı? Hz. Ali'nin (r.a.) "İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar" sözü, ölümü hatırlayanın uyanıklığı seçtiğini, hayatın geçici lezzetlerine kapılmak yerine, ebedi olan için hazırlık yaptığını vurgular. Bu derinlikli bakış açısını, Hz. Ömer'in (r.a.) hayatındaki bir kıssada da görürüz. Rivayete göre, yanında ona ölümü hatırlatması için bir hizmetçi bulundururdu. Bir gün hizmetçisi, "Ey Ömer, ölüm meleği sana yaklaşıyor" dediğinde, Hz. Ömer'in verdiği cevap, onun ölümle olan derin bağını ve tercihlerini nasıl şekillendirdiğini gösterir: "Saçıma düşen aklar bana yeter." Ak saçlar, hem yaşlılığın hem de yaklaşan sonun birer hatırlatıcısıdır. Ölümü hatırlayan, tercihlerini kalıcı olandan yana yapar. Bu noktada, İbn Arabi'nin Vahdet-i Vücud anlayışı, ölümü sadece bir son olarak değil, hakikate vuslatın bir kapısı olarak görmemize de yardımcı olur. Ona göre, varlığın özü birdir ve ölüm bu birliğe dönüşün, hakikati tam olarak idrak etmenin bir yoludur. Bu perspektiften bakıldığında, ölüm korkulacak bir yok oluş değil, daha büyük bir varoluşa geçişin doğal bir adımıdır. Bu da ölümü hatırlamanın, hayattayken daha derin bir anlam arayışına yönelttiği gerçeğini pekiştirir.   Memento Vivere - Yaşadığını Hatırla, Anlamı Tercih Et Ölümü düşünmek, yaşam sevincini söndürmek anlamına gelmez. Tam tersine, hayatın ne kadar kıymetli bir emanet olduğunu fark ettirir. Stoacılar, anın değerini bilmeye çağırırlar: Geçmiş geçti, gelecek belirsiz; elimizde olan yalnızca şimdidir. Kur'an-ı Kerim de hayatı ve ölümü bir imtihan olarak tanımlar: "O, hanginizin daha güzel amel edeceğini denemek için ölümü ve hayatı yaratandır." (Mülk, 2). Hayatın varoluş amacı, tercihlerimizi daha güzel amellerden yana kullanmaktır. Mevlânâ Celaleddin Rumi'nin Mesnevi'sindeki şu sözleri, bu anı yaşama ve anlamı tercih etme gerçeğini ne güzel ifade eder: "Her nefes, yeni bir hayattır. Sen bunu görmezden gelir, hep yarını beklersin. Oysa hayat, işte şu andır." Yaşadığını hatırlayan, tercihlerini şükürden yana yapar. Küçük bir tebessümle gönül almayı, basit bir iyilikle bir kalbi kazanmayı seçer. Çünkü bilir ki hayat, büyük işlerin değil; doğru tercihlerle dolu küçük anların toplamıdır. Her bir an, bir fırsattır; bir sevgi eylemi, bir yardım eli, bir anlayış gösterisiyle o anı anlamlandırabiliriz. Bu bağlamda, Mevlânâ'nın "gelmek" ve "gitmek" üzerine kurduğu felsefe de Memento Vivere ilkesiyle örtüşür. Mevlânâ'ya göre, bizler aslında bir tohum gibi yeryüzüne "geldik" ve tıpkı bir ağaç gibi büyüyecek, meyve verecek ve sonra yine toprağa "gideceğiz". Bu döngü, her anı değerli kılmamızı gerektirir. Yaşadığımız her an, bu büyük döngünün bir parçasıdır ve bu parçayı en güzel şekilde değerlendirmek, yani anlamlı yaşamak, bizim tercihimizdir. Gazali'nin de vurguladığı gibi, dünya hayatı bir tarla gibidir. Burada ne ekersek, ahirette onu biçeriz. Bu nedenle, her anı bilinçli bir şekilde, iyilikle, doğruyla ve sevgiyle doldurmak, anlamı tercih etmenin en somut yoludur. Ölümü hatırlayarak hayatın değerini bilmek ve her anı dolu dolu yaşamak, bizi daha bilinçli ve sorumlu bireyler haline getirir. Sahip olduğumuz her an, ilahi bir emanettir ve bu emaneti en güzel şekilde kullanmak, bizim tercihimizdir. Memento Te Hominem Esse - İnsan Olduğunu Hatırla, Tevazuyu Tercih Et Marcus Aurelius'un üçüncü uyarısı, insanın haddini bilmesine dairdir: "Sadece bir insan olduğunu hatırla." Roma İmparatoru'nun kendine böyle seslenmesi bile başlı başına büyük bir derstir. Güç, servet, makam gibi dünyevi değerlerin hepsi gelip geçicidir. Asıl olan, insanın acziyetini kabul etmesi ve kendi sınırlılığının farkında olmasıdır. İslâm düşüncesinde tevazu, insanlığın özü sayılır. "Kendini bilen, Rabbini bilir" sözü, insanın hem sınırlılığını hem de Rabbine karşı olan sorumluluğunu kavraması gerektiğini anlatır. İnsan olduğunu hatırlayan, tercihini tevazudan yana yapar. Bu, kibre düşmeden, başkalarına üstünlük taslamadan, mütevazı bir şekilde yaşamayı seçmektir. Yunus Emre'nin dizeleri, insanca tercihlerimizin en güzel tercümanıdır: "Ben gelmedim dava için, Benim işim sevi için. Dostun evi gönüllerdir, Gönüller yapmaya geldim." Yunus, tercihlerini kibirden, çekişmeden yana değil, sevgiden ve gönül yapmaktan yana yapar. İnsan olduğunu hatırlayan, güç ve mevki peşinde koşmak yerine, gönül kazanmayı, sevgiyi yaymayı seçer. İbn Arabi'nin de işaret ettiği gibi, varlığın hakikati sevgi ve bağdır. İnsan olduğunu bilmek, bu bağları güçlendirmek ve evrensel sevgiye katkıda bulunmakla mümkündür. Gazali, insanın nefsini tanıması gerektiğini vurgular. Nefis, insanı kibire, benmerkezciliğe itebilecek bir unsurdur. Ancak insan olduğunu hatırlayarak, nefsini terbiye edip tevazu sahibi olmak mümkündür. Mevlânâ'nın da söylediği gibi, "Sana, sen lazımsın." Kendini tanımak, insan olduğunu bilmek ve tevazu ile yol almak, hem dünyada hem de ahirette huzuru bulmanın anahtarıdır. Hatırlamak ve Tercih Etmek Marcus Aurelius'un Latince sözleriyle başlayan bu yolculuk, İslâm irfanının derin hikmetleriyle birleştiğinde ortaya güçlü bir pusula çıkar: Memento mori → Ölümü hatırla, tercihlerini kalıcı olandan yana yap. Memento vivere → Yaşadığını hatırla, tercihlerini şükürden ve anlamdan yana yap. Memento te hominem esse → İnsan olduğunu hatırla, tercihlerini tevazudan yana yap. Hatırlamak, insana bilinci verir; tercih etmek ise insanı sorumlu kılar. Bugün hızın, tüketimin ve unutmanın çağında en çok ihtiyacımız olan, bu iki boyutu birlikte yaşamaktır. Çünkü hatırlayan insan, doğru tercihlerle hayatını anlamlandırır. Ve tercihlerimiz, sonunda bizi biz yapan şeydir. Bu üçlü hatırlatma, bize hayatımızın her anında rehberlik edecek, daha bilinçli, daha anlamlı ve daha erdemli bir yaşam sürmemiz için bize cesaret verecektir.
"Yaşadığını hatırla. Öleceğini hatırla. Sadece bir insan olduğunu hatırla."

 Marcus Aurelius'un bu üçlü uyarısı, Roma tahtında oturan bir imparatordan çok, kendi iç dünyasına derin bir yolculuk yapmış bir bilgenin sesi gibi yankılanır. Stoacılığın özünden süzülen bu kadim sözler, aslında her çağda, her insana yol gösteren birer pusuladır. Ancak bu pusula, sadece geçmişi ve geleceği hatırlatmakla kalmaz, aynı zamanda tercih etme gücümüzü de ön plana çıkarır. Çünkü hatırlayan insan, hayatın anlamını ve değerini idrak eder; tercih eden insan ise kendi yolunu çizer ve hayatına yön verir.

Memento Mori - Ölümü Hatırla, Sonsuzluğu Tercih Et

Stoacıların ölümü sık sık düşünmeleri, bir karamsarlık hali değil, bilakis hayatı bilinçle yaşamanın bir davetidir. Marcus Aurelius'un "Her an son anın olabilir" sözü, belki de tercihlerimizi şekillendiren en güçlü hakikattir. Ölümün kaçınılmazlığı, bize "Şimdi"nin değerini hatırlatır ve anı dolu dolu yaşama sorumluluğunu yükler.

Bu hakikat, İslâm geleneğinde de derin bir karşılık bulur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in "Lezzetleri yok eden ölümü çokça hatırlayın" hadisi, ölümü hatırlamanın insanı hayattan koparmadığı, aksine hayatı daha sahici, daha anlamlı bir şekilde yaşamaya çağırdığına işaret eder. İmam Gazali, "İhyâ-u Ulûmiddîn" eserinde ölüm tefekkürünü, kalbi yumuşatan ve insana tercihlerinin değerini hatırlatan ilahi bir ilaç olarak görür. Ölüm, bize şu soruyu sordurur: Kalıcı olanı mı seçeceğiz, yoksa geçici olanı mı?

Hz. Ali'nin (r.a.) "İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar" sözü, ölümü hatırlayanın uyanıklığı seçtiğini, hayatın geçici lezzetlerine kapılmak yerine, ebedi olan için hazırlık yaptığını vurgular. Bu derinlikli bakış açısını, Hz. Ömer'in (r.a.) hayatındaki bir kıssada da görürüz. Rivayete göre, yanında ona ölümü hatırlatması için bir hizmetçi bulundururdu. Bir gün hizmetçisi, "Ey Ömer, ölüm meleği sana yaklaşıyor" dediğinde, Hz. Ömer'in verdiği cevap, onun ölümle olan derin bağını ve tercihlerini nasıl şekillendirdiğini gösterir: "Saçıma düşen aklar bana yeter." Ak saçlar, hem yaşlılığın hem de yaklaşan sonun birer hatırlatıcısıdır. Ölümü hatırlayan, tercihlerini kalıcı olandan yana yapar.

Bu noktada, İbn Arabi'nin Vahdet-i Vücud anlayışı, ölümü sadece bir son olarak değil, hakikate vuslatın bir kapısı olarak görmemize de yardımcı olur. Ona göre, varlığın özü birdir ve ölüm bu birliğe dönüşün, hakikati tam olarak idrak etmenin bir yoludur. Bu perspektiften bakıldığında, ölüm korkulacak bir yok oluş değil, daha büyük bir varoluşa geçişin doğal bir adımıdır. Bu da ölümü hatırlamanın, hayattayken daha derin bir anlam arayışına yönelttiği gerçeğini pekiştirir.

 

Memento Vivere - Yaşadığını Hatırla, Anlamı Tercih Et

Ölümü düşünmek, yaşam sevincini söndürmek anlamına gelmez. Tam tersine, hayatın ne kadar kıymetli bir emanet olduğunu fark ettirir. Stoacılar, anın değerini bilmeye çağırırlar: Geçmiş geçti, gelecek belirsiz; elimizde olan yalnızca şimdidir. Kur'an-ı Kerim de hayatı ve ölümü bir imtihan olarak tanımlar: "O, hanginizin daha güzel amel edeceğini denemek için ölümü ve hayatı yaratandır." (Mülk, 2). Hayatın varoluş amacı, tercihlerimizi daha güzel amellerden yana kullanmaktır.

Mevlânâ Celaleddin Rumi'nin Mesnevi'sindeki şu sözleri, bu anı yaşama ve anlamı tercih etme gerçeğini ne güzel ifade eder: "Her nefes, yeni bir hayattır. Sen bunu görmezden gelir, hep yarını beklersin. Oysa hayat, işte şu andır." Yaşadığını hatırlayan, tercihlerini şükürden yana yapar. Küçük bir tebessümle gönül almayı, basit bir iyilikle bir kalbi kazanmayı seçer. Çünkü bilir ki hayat, büyük işlerin değil; doğru tercihlerle dolu küçük anların toplamıdır. Her bir an, bir fırsattır; bir sevgi eylemi, bir yardım eli, bir anlayış gösterisiyle o anı anlamlandırabiliriz.

Bu bağlamda, Mevlânâ'nın "gelmek" ve "gitmek" üzerine kurduğu felsefe de Memento Vivere ilkesiyle örtüşür. Mevlânâ'ya göre, bizler aslında bir tohum gibi yeryüzüne "geldik" ve tıpkı bir ağaç gibi büyüyecek, meyve verecek ve sonra yine toprağa "gideceğiz". Bu döngü, her anı değerli kılmamızı gerektirir. Yaşadığımız her an, bu büyük döngünün bir parçasıdır ve bu parçayı en güzel şekilde değerlendirmek, yani anlamlı yaşamak, bizim tercihimizdir.

Gazali'nin de vurguladığı gibi, dünya hayatı bir tarla gibidir. Burada ne ekersek, ahirette onu biçeriz. Bu nedenle, her anı bilinçli bir şekilde, iyilikle, doğruyla ve sevgiyle doldurmak, anlamı tercih etmenin en somut yoludur. Ölümü hatırlayarak hayatın değerini bilmek ve her anı dolu dolu yaşamak, bizi daha bilinçli ve sorumlu bireyler haline getirir. Sahip olduğumuz her an, ilahi bir emanettir ve bu emaneti en güzel şekilde kullanmak, bizim tercihimizdir.

Memento Te Hominem Esse - İnsan Olduğunu Hatırla, Tevazuyu Tercih Et

Marcus Aurelius'un üçüncü uyarısı, insanın haddini bilmesine dairdir: "Sadece bir insan olduğunu hatırla." Roma İmparatoru'nun kendine böyle seslenmesi bile başlı başına büyük bir derstir. Güç, servet, makam gibi dünyevi değerlerin hepsi gelip geçicidir. Asıl olan, insanın acziyetini kabul etmesi ve kendi sınırlılığının farkında olmasıdır.

İslâm düşüncesinde tevazu, insanlığın özü sayılır. "Kendini bilen, Rabbini bilir" sözü, insanın hem sınırlılığını hem de Rabbine karşı olan sorumluluğunu kavraması gerektiğini anlatır. İnsan olduğunu hatırlayan, tercihini tevazudan yana yapar. Bu, kibre düşmeden, başkalarına üstünlük taslamadan, mütevazı bir şekilde yaşamayı seçmektir.

Yunus Emre'nin dizeleri, insanca tercihlerimizin en güzel tercümanıdır:

"Ben gelmedim dava için,

Benim işim sevi için.

Dostun evi gönüllerdir,

Gönüller yapmaya geldim."

Yunus, tercihlerini kibirden, çekişmeden yana değil, sevgiden ve gönül yapmaktan yana yapar. İnsan olduğunu hatırlayan, güç ve mevki peşinde koşmak yerine, gönül kazanmayı, sevgiyi yaymayı seçer. İbn Arabi'nin de işaret ettiği gibi, varlığın hakikati sevgi ve bağdır. İnsan olduğunu bilmek, bu bağları güçlendirmek ve evrensel sevgiye katkıda bulunmakla mümkündür.

Gazali, insanın nefsini tanıması gerektiğini vurgular. Nefis, insanı kibire, benmerkezciliğe itebilecek bir unsurdur. Ancak insan olduğunu hatırlayarak, nefsini terbiye edip tevazu sahibi olmak mümkündür. Mevlânâ'nın da söylediği gibi, "Sana, sen lazımsın." Kendini tanımak, insan olduğunu bilmek ve tevazu ile yol almak, hem dünyada hem de ahirette huzuru bulmanın anahtarıdır.

Hatırlamak ve Tercih Etmek

Marcus Aurelius'un Latince sözleriyle başlayan bu yolculuk, İslâm irfanının derin hikmetleriyle birleştiğinde ortaya güçlü bir pusula çıkar:

  • Memento mori → Ölümü hatırla, tercihlerini kalıcı olandan yana yap.
  • Memento vivere → Yaşadığını hatırla, tercihlerini şükürden ve anlamdan yana yap.
  • Memento te hominem esse → İnsan olduğunu hatırla, tercihlerini tevazudan yana yap.

Hatırlamak, insana bilinci verir; tercih etmek ise insanı sorumlu kılar. Bugün hızın, tüketimin ve unutmanın çağında en çok ihtiyacımız olan, bu iki boyutu birlikte yaşamaktır. Çünkü hatırlayan insan, doğru tercihlerle hayatını anlamlandırır. Ve tercihlerimiz, sonunda bizi biz yapan şeydir. Bu üçlü hatırlatma, bize hayatımızın her anında rehberlik edecek, daha bilinçli, daha anlamlı ve daha erdemli bir yaşam sürmemiz için bize cesaret verecektir.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve radikalgazete.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.