Uzm.Dr.Tahsin Özenmiş
Köşe Yazarı
Uzm.Dr.Tahsin Özenmiş
 

Gerçek Mutluluğun Yolu: Sünnete İttiba, Resûl’ün (S.A.S) Yolunda Dünyada ve Ahirette Huzur

Son Peygamber, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed Mustafa’dır (S.A.S). O’nun getirdiği son din, İslam dinidir. Son kitap ise, kıyamete kadar tüm insanlığa yol gösterecek olan Kur’ân-ı Kerîm’dir. Kur’ân, bize yalnızca inanç esaslarını değil, hayatın her alanında rehberlik edecek ölçüleri de sunar. Ancak bu ölçüler, en güzel şekilde Peygamber Efendimiz’in (S.A.S) yaşantısında hayat bulur. O’nun sünneti, Kur’ân’ın hayata yansımış halidir. Dolayısıyla hem dünyada huzura hem de ahirette kurtuluşa erişmek isteyen bir insan için O’nun sünnetine uymak bir tercih değil, bir zorunluluktur.  Sünnetin Önemi  Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurur: “...Peygamber size ne verdiyse onu alın, sizi neden men ettiyse ondan da sakının...” (Haşr, 7) Bu emir, Peygamberimizin (S.A.S) söz, fiil ve onaylarının —yani sünnetinin— bizim için bağlayıcı olduğunu açıkça ortaya koyar. Sünnet, yalnızca ibadet şekillerinden ibaret değildir; ahlâk, muâşeret, merhamet, adalet, sabır ve tevazu gibi insani değerlerin de en mükemmel modelidir.  Bediüzzaman’ın Vurgusu   Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar adlı eserinde, sünnete uymanın özellikle fesad zamanlarında ne kadar büyük bir değer taşıdığını şu hadis-i şerifle aktarır: “Fesad-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse (sıkıca sarılsa) yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir” Ve ardından şöyle açıklar: “Sünnet-i seniyeye ittiba mutlaka gayet kıymettardır. Hususan bid’aların istilası zamanında sünnet-i seniyeye ittiba etmek daha ziyade kıymettardır…    Hattâ en küçük bir muamelede, hattâ yemek, içmek ve yatmak âdabında sünnet-i seniyeyi müraat ettiği(uyduğu) dakikada, o âdi(sıradan) muamele ve o fıtrî amel, sevaplı bir ibadet ve şer'î bir hareket oluyor.  Bu ifade bize şunu gösteriyor: Sünnete uymak, sadece büyük ibadetlerde değil, günlük hayatın en küçük ayrıntılarında bile bize Allah’ın rızasını kazandırır. Bir insan, yemek yerken besmele çekmeyi, sağ eliyle yemeyi, yatarken dua etmeyi, yolda güler yüzlü olmayı sünnet niyetiyle yaparsa, sıradan işler bile ibadete dönüşür.  Saadet-i Dâreynin Temel Taşı  Bediüzzaman’ın şu sözü, bu hakikati daha da netleştirir: “Sünnet-i Seniyye, saadet-i dâreynin temel taşıdır ve kemalâtın madeni ve menbaıdır.” Yani sünnet-i seniyye, hem bu dünyada huzurlu, anlamlı, düzenli bir hayat yaşamanın hem de ahirette ebedî kurtuluşa ermenin en sağlam temelidir. Ayrıca tüm manevî olgunlukların, yüksek ahlâkın ve hakiki kemalin kaynağıdır. İnsan, gerçek olgunluğa ancak sünnetle ulaşabilir; başka yollar geçici bir parlaklık verebilir ama kalıcı nur ve kemal sadece sünnette bulunur.  İmam-ı Rabbanî’nin Tesbitleri  İmam-ı Rabbanî Ahmed-i Farukî (r.a.) bu hakikati, kendi manevî tecrübeleriyle şöyle ifade eder: “Ben seyr-i ruhanîde kat’-ı meratib ederken, tabakat-ı evliya içinde en parlak, en haşmetli, en letafetli, en emniyetli; sünnet-i seniyyeye ittibaı esas-ı tarîkat ittihaz edenleri gördüm. Hattâ o tabakanın âmî evliyaları, sair tabakatın has velilerinden daha muhteşem görünüyordu.” Bu söz, sünnetin velayet yolundaki en güvenli ve en değerli rehber olduğunu gösterir. İmam-ı Rabbanî, açıkça ifade eder ki; ilimde, makamda ve kerametlerde ne kadar ileri olursa olsun, sünnetten uzak bir veli, sünnete tam bağlı olan sıradan bir evliyanın nuruna ve manevi güvenliğine erişemez. Çünkü sünnet, Peygamberimiz’in (S.A.S) izini taşır; o izde yürüyen kişi, bizzat onun nuruyla yol alır. Bir başka sözünde ise İmam-ı Rabbanî, sünnetin manevî nur kaynağı olduğunu şöyle açıklar: “Ben seyr-ü sülûk-u ruhanîde görüyordum ki Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmdan mervî olan kelimat nurludur, sünnet-i seniye şuâı ile parlıyor. Ondan mervî olmayan parlak ve kuvvetli virdleri ve halleri gördüğüm vakit, üstünde o nur yoktu… Bundan anladım ki sünnet-i seniyenin şuâı bir iksirdir. Hem o sünnet, nur isteyenlere kâfidir, hariçte nur aramaya ihtiyaç yoktur.” Yani, Resûlullah’tan gelen sözler ve ameller, ilahî nurla doludur; başka kaynaklardan gelen, ne kadar parlak görünse de, bu nurdan mahrumdur. Sünnetin en küçük bir uygulaması bile, bu parlak görünenlerin en yükseğinden daha değerlidir. Çünkü hakiki nur, sadece O’nun izinde bulunur.  Neden Sünnet?  Peygamber Efendimiz (S.A.S), insanlık için en güzel örnektir: “Andolsun ki, Allah’ın Resûlünde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için en güzel örnek vardır.” (Ahzâb, 21) O’nun sünneti, sadece Müslümanların değil, tüm insanlığın yolunu aydınlatan bir nurdur. Bugün dünyada huzur arayan milyonlarca insan, modern sistemlerin ve ideolojilerin yetersizliğini görüyor. Gerçek huzurun, adaletin ve merhametin yolu ise O’nun öğretilerinden geçiyor.  Sonuç  Bugün bizler, dünya karmaşası içinde kaybolmuş gibi görünen insanlığa en büyük reçeteyi hatırlatmalıyız: SÜNNET-İ SENİYYE . Bu reçeteye sarılan, hem dünyada hem de ahirette huzuru bulur. Çünkü mutluluk, O’nun yolundan geçer. Bediüzzaman’ın ifadesiyle: “Sünnete ittibaı kendine âdet eden, âdâtını ibadete çevirir; bütün ömrünü semeredar ve sevaptar yapabilir.”    "İşte böyle bir zatın sünnet-i seniyesine elden geldiği kadar ittibaa çalışmak, ne kadar kârlı ve hayat-ı ebediye için ne kadar saadetli ve hayat-ı dünyeviye için ne kadar menfaatli olduğu kıyas edilsin." O halde, gelin Peygamberimizin (S.A.S) izinden yürüyelim, hayatımızın her anına O’nun nurunu taşıyalım. Çünkü O’na ittiba eden, asla kaybetmez.
Ekleme Tarihi: 04 Eylül 2025 -Perşembe

Gerçek Mutluluğun Yolu: Sünnete İttiba, Resûl’ün (S.A.S) Yolunda Dünyada ve Ahirette Huzur

Son Peygamber, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed Mustafa’dır (S.A.S).
O’nun getirdiği son din, İslam dinidir.
Son kitap ise, kıyamete kadar tüm insanlığa yol gösterecek olan Kur’ân-ı Kerîm’dir.

Kur’ân, bize yalnızca inanç esaslarını değil, hayatın her alanında rehberlik edecek ölçüleri de sunar. Ancak bu ölçüler, en güzel şekilde Peygamber Efendimiz’in (S.A.S) yaşantısında hayat bulur. O’nun sünneti, Kur’ân’ın hayata yansımış halidir. Dolayısıyla hem dünyada huzura hem de ahirette kurtuluşa erişmek isteyen bir insan için O’nun sünnetine uymak bir tercih değil, bir zorunluluktur.


 Sünnetin Önemi 

Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurur:
“...Peygamber size ne verdiyse onu alın, sizi neden men ettiyse ondan da sakının...” (Haşr, 7)

Bu emir, Peygamberimizin (S.A.S) söz, fiil ve onaylarının —yani sünnetinin— bizim için bağlayıcı olduğunu açıkça ortaya koyar. Sünnet, yalnızca ibadet şekillerinden ibaret değildir; ahlâk, muâşeret, merhamet, adalet, sabır ve tevazu gibi insani değerlerin de en mükemmel modelidir.


 Bediüzzaman’ın Vurgusu
 
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar adlı eserinde, sünnete uymanın özellikle fesad zamanlarında ne kadar büyük bir değer taşıdığını şu hadis-i şerifle aktarır:
“Fesad-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse (sıkıca sarılsa) yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir”

Ve ardından şöyle açıklar:
“Sünnet-i seniyeye ittiba mutlaka gayet kıymettardır. Hususan bid’aların istilası zamanında sünnet-i seniyeye ittiba etmek daha ziyade kıymettardır…    Hattâ en küçük bir muamelede, hattâ yemek, içmek ve yatmak âdabında sünnet-i seniyeyi müraat ettiği(uyduğu) dakikada, o âdi(sıradan) muamele ve o fıtrî amel, sevaplı bir ibadet ve şer'î bir hareket oluyor. 

Bu ifade bize şunu gösteriyor:
Sünnete uymak, sadece büyük ibadetlerde değil, günlük hayatın en küçük ayrıntılarında bile bize Allah’ın rızasını kazandırır. Bir insan, yemek yerken besmele çekmeyi, sağ eliyle yemeyi, yatarken dua etmeyi, yolda güler yüzlü olmayı sünnet niyetiyle yaparsa, sıradan işler bile ibadete dönüşür.

 Saadet-i Dâreynin Temel Taşı 

Bediüzzaman’ın şu sözü, bu hakikati daha da netleştirir:

“Sünnet-i Seniyye, saadet-i dâreynin temel taşıdır ve kemalâtın madeni ve menbaıdır.”

Yani sünnet-i seniyye, hem bu dünyada huzurlu, anlamlı, düzenli bir hayat yaşamanın hem de ahirette ebedî kurtuluşa ermenin en sağlam temelidir.
Ayrıca tüm manevî olgunlukların, yüksek ahlâkın ve hakiki kemalin kaynağıdır. İnsan, gerçek olgunluğa ancak sünnetle ulaşabilir; başka yollar geçici bir parlaklık verebilir ama kalıcı nur ve kemal sadece sünnette bulunur.


 İmam-ı Rabbanî’nin Tesbitleri 

İmam-ı Rabbanî Ahmed-i Farukî (r.a.) bu hakikati, kendi manevî tecrübeleriyle şöyle ifade eder:
“Ben seyr-i ruhanîde kat’-ı meratib ederken, tabakat-ı evliya içinde en parlak, en haşmetli, en letafetli, en emniyetli; sünnet-i seniyyeye ittibaı esas-ı tarîkat ittihaz edenleri gördüm. Hattâ o tabakanın âmî evliyaları, sair tabakatın has velilerinden daha muhteşem görünüyordu.”

Bu söz, sünnetin velayet yolundaki en güvenli ve en değerli rehber olduğunu gösterir. İmam-ı Rabbanî, açıkça ifade eder ki; ilimde, makamda ve kerametlerde ne kadar ileri olursa olsun, sünnetten uzak bir veli, sünnete tam bağlı olan sıradan bir evliyanın nuruna ve manevi güvenliğine erişemez. Çünkü sünnet, Peygamberimiz’in (S.A.S) izini taşır; o izde yürüyen kişi, bizzat onun nuruyla yol alır.

Bir başka sözünde ise İmam-ı Rabbanî, sünnetin manevî nur kaynağı olduğunu şöyle açıklar:

“Ben seyr-ü sülûk-u ruhanîde görüyordum ki Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmdan mervî olan kelimat nurludur, sünnet-i seniye şuâı ile parlıyor. Ondan mervî olmayan parlak ve kuvvetli virdleri ve halleri gördüğüm vakit, üstünde o nur yoktu… Bundan anladım ki sünnet-i seniyenin şuâı bir iksirdir. Hem o sünnet, nur isteyenlere kâfidir, hariçte nur aramaya ihtiyaç yoktur.”

Yani, Resûlullah’tan gelen sözler ve ameller, ilahî nurla doludur; başka kaynaklardan gelen, ne kadar parlak görünse de, bu nurdan mahrumdur. Sünnetin en küçük bir uygulaması bile, bu parlak görünenlerin en yükseğinden daha değerlidir. Çünkü hakiki nur, sadece O’nun izinde bulunur.


 Neden Sünnet? 

Peygamber Efendimiz (S.A.S), insanlık için en güzel örnektir:

“Andolsun ki, Allah’ın Resûlünde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için en güzel örnek vardır.” (Ahzâb, 21)

O’nun sünneti, sadece Müslümanların değil, tüm insanlığın yolunu aydınlatan bir nurdur. Bugün dünyada huzur arayan milyonlarca insan, modern sistemlerin ve ideolojilerin yetersizliğini görüyor. Gerçek huzurun, adaletin ve merhametin yolu ise O’nun öğretilerinden geçiyor.


 Sonuç 

Bugün bizler, dünya karmaşası içinde kaybolmuş gibi görünen insanlığa en büyük reçeteyi hatırlatmalıyız: SÜNNET-İ SENİYYE . Bu reçeteye sarılan, hem dünyada hem de ahirette huzuru bulur. Çünkü mutluluk, O’nun yolundan geçer.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle:

“Sünnete ittibaı kendine âdet eden, âdâtını ibadete çevirir; bütün ömrünü semeredar ve sevaptar yapabilir.”

   "İşte böyle bir zatın sünnet-i seniyesine elden geldiği kadar ittibaa çalışmak, ne kadar kârlı ve hayat-ı ebediye için ne kadar saadetli ve hayat-ı dünyeviye için ne kadar menfaatli olduğu kıyas edilsin."

O halde, gelin Peygamberimizin (S.A.S) izinden yürüyelim, hayatımızın her anına O’nun nurunu taşıyalım. Çünkü O’na ittiba eden, asla kaybetmez.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve radikalgazete.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.