Gazze'de bir çocuk daha açlıktan öldü. Ardından bir diğeri daha. Kameralara yansımadı çoğu; çünkü orada artık kameralar da çalışmıyor, elektriğin olmadığı yerde ekranlar da kararıyor. Vicdanımızda ki sessizlik, ölen her çocuğun çığlığı gibi yankılanıyor. Hanzala ölüyor. Hem de her gün, her saat, her saniye.
İki yılı aşkın süredir devam eden siyonist İsrail’in zulmü, artık sadece bombalarla değil, açlıkla, susuzlukla, ilaçsızlıkla da can alıyor. Bu bir savaş değil, bu bir soykırım. Üstelik dünyanın gözü önünde, her şey bu kadar açıkken... Birleşmiş Milletler sadece “endişeli” kalırken, İslam ülkeleri ise sessizliğe gömülmüş durumda. Oysa bu sessizlik, sadece bir suskunluk değil, aynı zamanda zulme ortaklıktır.
Ben bir hekimim. Hayat kurtarmak için yemin etmiş biriyim. En ağır hastalıkları tedavi etmeye çalışırken, en zor anlarda bile "yaşatmak" için çabalarken, bugün Şahitlik ettiğimiz Gazze'de çocukların göz göre göre ölüme terk edilişi insanlığın ve tıbbın en temel değerlerinin çiğnenişidir. Kalbi atan bir bebek, temiz suya, bir kaşık mamaya, birkaç doz antibiyotiğe erişemediği için ölüyor. Modern tıbbın yüzlerce yıl ileriye taşındığı bir çağda, temel insani ihtiyaçlar ulaştırılamıyor. Bu teknik bir yetersizlik değil, bilinçli bir kuşatmanın sonucudur.
UNICEF’e göre Gazze’de 1,1 milyon çocuk açlık riski altında. Dünya Gıda Programı’nın 2025 başında paylaştığı rapor, Gazze’de insanların yüzde 93’ünün gıda güvencesizliğiyle karşı karşıya olduğunu ve bu durumun çocuklarda “marasmus” gibi ölümcül beslenme bozukluklarına yol açtığını söylüyor. BM’ye bağlı ajanslar, durumun “insan eliyle oluşturulmuş bir felaket” olduğunu açıkça ifade ediyor. Ama yine de dünya, sadece seyrediyor.
Ve evet, bu zulmün karşısında ses çıkaranlar var ama çoğunluğu sokaklardan yükselen halk tepkileri. Devletler düzeyinde etkili bir inisiyatif neredeyse yok. Türkiye dışında anlamlı bir diplomatik atak göremiyoruz. Ne Arap Birliği ne İslam İşbirliği Teşkilatı güçlü bir yaptırım uygulayamıyor. Sadece kınamalar, basın açıklamaları, sosyal medya paylaşımları… Peki soruyorum: Çocuk ölümleri karşısında sadece “kınamak” yeterli mi?
Dünya bu vahşete karşı gerçekten caydırıcı ne yapabilir?
1. Hukuki Savaş: Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin harekete geçirilmesi için sistematik şekilde delil toplanmalı. İsrail yöneticileri, savaş suçu kapsamında yargılanmalı.
2. Ambargo ve Boykot: Ekonomik yaptırımlar sadece halk düzeyinde değil, devlet düzeyinde organize şekilde uygulanmalı. İsrail’e silah satışları durdurulmalı, finansal akışlar engellenmeli.
3. İnsani Koridorlar: Türkiye öncülüğünde uluslararası bir insani hava köprüsü oluşturulmalı. Bu, BM Güvenlik Konseyi’nden çıkmasa dahi, insani değerler temelinde hayata geçirilebilir.
4. Basın ve Bilgi Gücü: Gazze’de yaşananların dünya kamuoyuna etkili ve sürekli biçimde aktarılması, özellikle Batı medyasına alternatif, dijital insani diplomasi kanallarıyla yaygınlaştırılması gerekiyor.
5. Askerî Müdahale Seçeneği: Artık diplomasi ve yaptırımların ötesine geçilmelidir. Siyonist İsrail güçten anlar. Bu zulmün durdurulabilmesi için, Birleşmiş Milletler’in barışı koruma gücü devreye sokulmalıdır. Bu, sadece insani yardım sağlamak için değil; çocukları, sivilleri, hastaneleri ve okulları hedef alan organize saldırganlığı durdurmak için zorunlu bir adımdır. Uluslararası hukuk çerçevesinde meşru bir müdahale, artık sadece bir seçenek değil, gecikmiş bir görevdir. Çünkü zamanla yarışılıyor ve her geçen dakika, bir çocuğun daha canına mal oluyor.
Bu adımların hiçbirini atmadan yapılan her açıklama, sadece vicdanları susturmak için atılan diplomatik tiratlardan ibarettir. Oysa bugün Gazze'de insanlıkla birlikte çocuklar da ölüyor.
Bugün Gazze’de ölen her çocuk, aslında Filistinli karikatürist Naci el-Ali'nin çizdiği Hanzala’nın sessiz bir çığlığıdır. Hanzala, sırtı bize dönük, elleri arkadan bağlı, yalınayak bir çocuk. Zulme karşı suskun kalanlara yüzünü dönmeyen, dünyanın adaletsizliğine sırt çeviren vicdanın simgesi. O bir çocuktur ama aynı zamanda mazlumun sesi, insanlığın sınav kağıdıdır. Hanzala’nın sırtı yıllardır bize dönük çünkü biz adalete sırtımızı döndük. Onun yüzünü görebilmek için önce bizim yüzümüz değişmeli, suskunluğumuz kırılmalı, yönümüz adalete dönmeli. Hanzala hâlâ sırtı dönük bekliyor. Ama artık beklemekten değil, açlıktan, bombalardan ve sessizlikten tükeniyor. Biz sustukça Hanzala ölüyor. Ve böyle giderse, bir gün o çizilmiş karikatür bile, vicdanını kaybetmiş bir dünyanın sessizliğinde silinip gidecek.
Gazze artık sadece Filistinlilerin değil, insanlığın vicdan testidir. Bu testten geçemeyenlerin hangi dine, hangi millete, hangi kuruma mensup olduğunun hiçbir önemi yok. Çünkü mesele insani bir meseledir. Ve insan kalabilmek için, şimdi, tam da şimdi harekete geçmek zorundayız.
Unutmayın:
Zulme karşı susmak, onu onaylamaktır.
Her sessizlik bir suç ortaklığı, her kayıtsızlık bir mezar kazmasıdır.
Bugün sustuğumuz her çocuk çığlığı, yarın bize hesap soracak.