Mehmet Sönercan Yazdı: Aklın Ve Kalbin Dengesi: Tevekkül
Mehmet Sönercan Yazdı: Aklın Ve Kalbin Dengesi: Tevekkül
Tevekkül, sadece "oluruna bırakmak" değildir; akıl ile kalbin, çaba ile teslimiyetin eşsiz bir dansıdır. Bu derin kavramı batı düşüncesi ve tasavvuf penceresinden ele aldığımızda, farklı yollardan aynı hakikate ulaşıldığını görürüz: İnsanın en yüksek potansiyeline ulaşması, aklını kullanarak elinden geleni yapması ve ardından sonucun Yaratıcı'ya ait olduğunu bilmesidir.
Batı düşüncesi, özellikle rasyonalist akım, aklın gücünü ve bilginin önemini vurgular. Immanuel Kant, bir eylemin ahlaki değerinin, sonuçlarından çok, aklın emrettiği "ödev" duygusunda gizli olduğunu belirtir. Bu bakış açısı, tevekkülün ilk adımı olan "elinden geleni yapma" aşamasında, insanın aklını en doğru ve ahlaklı şekilde kullanması gerektiğini vurgular. Bir başka filozof olan Spinoza ise, evrendeki her şeyin Tanrı'nın doğasının bir parçası olduğunu ve her olayın zorunlu bir nedensellik zincirinin sonucu olduğunu savunur. Bu düşünce, tevekkülün ikinci aşaması olan "sonuca razı olma" kısmına benzeyen bir teslimiyeti barındırır. İnsan, bu evrensel düzeni akıl yoluyla anlamaya çalışır ve sonuçları kabullenir. Bu, kaygıdan kurtulmayı ve huzura ermeyi sağlar.
Tasavvufun büyüklerinden Osman Nuri Topbaş Hocaefendi ise bu konuya kalbin dinginliği ve teslimiyetin huzuruyla yaklaşır. Ona göre tevekkül, kişinin sebeplere sarıldıktan sonra ilahi takdire rıza göstermesidir. Yani, bir öğrencinin sınavına en iyi şekilde hazırlanması, tüm kaynakları kullanması ve ardından sonucun Allah'a bırakılmasıdır. Bu, kaygıyı ortadan kaldıran ve kalbe sükûnet veren bir yaklaşımdır. Akıl, hazırlık aşamasında ne kadar etkinse, kalp de teslimiyet aşamasında o kadar huzurlu olmalıdır.
Deveni Bağla, Sonra Tevekkül Et
Tevekkül kavramını en net ve uygulamalı bir şekilde açıklayan hadis-i şeriflerden biri şöyledir:
Enes b. Mâlik (r.a.) anlatıyor: "Bir adam, 'Ey Allah'ın Resûlü! Devemi bağlayıp da mı Allah'a tevekkül edeyim, yoksa bağlamadan mı tevekkül edeyim?' diye sordu. Resûlullah (s.a.v.), 'Önce onu bağla, sonra Allah'a tevekkül et!' buyurdu." (Tirmizî, Sıfatü'l-kıyâme, 60).
Bu hadis-i şerif, tevekkülün pasif bir eylemsizlik olmadığını, aksine aktif bir çabayı gerektirdiğini net bir şekilde ortaya koyar. "Deveni bağla" buyruğu, aklın ve iradenin kullanılmasını, yani öncelikle tüm tedbirlerin alınmasını emreder. Deve kaçabilir, çalınabilir veya kaybolabilir. Bütün bu risklere karşı önlem almak, insana düşen bir sorumluluktur. Bu sorumluluğu yerine getirdikten sonra, yani deveyi bağladıktan sonra, sonucun Allah'ın takdirine bırakılması gerekir. İşte bu, tevekkülün ikinci ve tamamlayıcı aşamasıdır. Hadis, bizlere şunu fısıldar: Bir işin hayırlı sonuçlanması için gerekli tüm sebeplere sarılın, ancak bu sebepleri yaratanın Allah olduğunu bilin ve sonucun O'nun takdirinde olduğuna gönülden teslim olun.
Depremde Hayata Tutunmak
Tevekkül, teorik bir kavramdan çok, hayatın en zorlu anlarında tecelli eden bir duruştur. Bu anlayışın en somut örneklerinden biri, 6 Şubat depremlerinde Gaziantep'te yaşananlardır. Deprem anında, insanlar hayatta kalmak için akıllarının ve içgüdülerinin yönlendirdiği her şeyi yaptılar. Can havliyle masaların altına sığındılar, çök-kapan-tutun tekniğini uyguladılar ve güvenli alanlara kaçmaya çalıştılar. Bu, aklın emrettiği bir davranıştı; yani "deveni bağla" talimatının karşılığıydı. Onlarca saniye boyunca ne yapılması gerekiyorsa onu yaptılar. Ardından, enkaz altında kalmış insanlar için tevekkülün ikinci aşaması başladı: teslimiyet. Kimisi, saatlerce süren bekleyişte hayata tutunacağına dair tüm umutlarını yitirmişken, bir yandan dualar ettiler, bir yandan da sabırla beklediler. Tam bu noktada, akıl artık yapabileceği bir şey olmadığını fısıldarken, kalp devreye girdi ve ilahi takdire razı olmayı öğretti. Arama kurtarma ekiplerinin ulaşmasını, mucizevi bir şekilde sağ kalmayı veya daha kötüsü, yaşanacakları metanetle karşılamayı beklediler. Bu, modern dünyanın en büyük trajedilerinden birinde dahi aklın çabası ile kalbin huzurunun birleştiğini gösteren canlı bir örnektir.
Tevekkülün Yanlış Anlaşılması ve Doğru Uygulaması
Tevekkülün en büyük yanlış anlaşılması, onu pasif bir eylemsizliğe indirgemektir. Bu yanlış anlama, özellikle dini konularda yeterli bilgiye sahip olmayanlar arasında yaygındır ve "Allah'a bıraktım" diyerek hiçbir çaba göstermeme tembelliğine yol açar. Bu düşünceyi bir öğrenci üzerinden örneklendirelim: doğru tevekkül sahibi bir öğrenci, derslerine düzenli çalışır, tüm konulara hakim olur, sonra da sınav sonucunu Allah'a havale eder. Sınavdan düşük not alırsa, "Demek ki bunda da bir hayır vardır" diyerek yeni yollar arar. Oysa yanlış tevekkül sahibi bir öğrenci, derslerine hiç çalışmaz, "nasılsa Allah nasip eder" diyerek sınavda başarılı olmayı bekler ve başarısız olunca da "Allah nasip etmedi" der. Bu durum, tembelliğin tevekkülle örtbas edilmesidir. Tevekkül, tembelliğin mazereti olamaz. Bir çiftçi, toprağını sürmeden, tohum ekmeden ve sulamadan hasat bekleyemez. Aynı şekilde, bir mümin de gerekli çabayı göstermeden, tedbirleri almadan, bir işin hayırlı sonuçlanmasını bekleyemez.
Tevekkülün modern hayattaki yansımalarını daha iyi anlamak için finansal konuları ele alalım: Doğru tevekkül sahibi bir kişi, birikimlerini değerlendirmek için piyasaları araştırır, uzmanlara danışır, riskleri hesaplar ve mantıklı yatırımlar yapar. Ardından, piyasa dalgalanmaları karşısında kaygıya kapılmaz, çünkü elinden geleni yaptığını bilir. Sonucun takdiri ilahi olduğunu kabul eder. Yanlış tevekkül sahibi bir kişi ise, hiçbir araştırma yapmadan, "Allah rızık verir" diyerek parasını rastgele bir yere yatırır ve zarar ettiğinde kaderine sitem eder. Aynı kıyaslamayı sağlık alanında da yapabiliriz. Hasta olan biri, en iyi doktorları bulur, tüm tedavi yöntemlerini dener ve sağlığına kavuşmak için elinden geleni yapar. İyileşme süreci uzadığında veya tedavi sonuç vermediğinde ise isyan etmez, sabırla ve metanetle bu süreci karşılar. Bu doğru tevekküldür. Oysa hastalığına rağmen doktora gitmeyen, tedavi yöntemlerini reddeden ve "Allah şifa verir" diyerek pasif kalan bir kişi, tevekkül değil, ihmal içindedir.
Bu örnekler, tevekkülün pasif bir teslimiyetten ziyade, akıl ve kalbin birlikte hareket ettiği dinamik bir süreç olduğunu gösterir. Akıl bize ne yapmamız gerektiğini söyler, kalp ise ne zaman durup teslim olmamız gerektiğini fısıldar. Tevekkül, çaresizliğe kapılmak değil, çareyi aradıktan sonra ilahi kudretin sonsuzluğunu hatırlamaktır.
Gençlere Tevekkül Tavsiyeleri
Hayatın karmaşık denklemleri içinde yol arayan dindar gençler, tevekkülü doğru anlamak ve yaşamak için bazı temel noktalara dikkat etmelidir.
1. Aklını kullanmak bir ibadettir. Unutmayın ki Allah, insanlara akıl ve irade gibi eşsiz nimetler vermiştir. Eğitim hayatınızda derslerinize çalışmak, meslek hayatınızda kendinizi geliştirmek ve hayatın her alanında doğru kararlar almak için araştırmalar yapmak, boşuna harcanmış bir çaba değildir. Aksine, aklınızı en iyi şekilde kullanmak, Allah'ın size verdiği emanete sahip çıkmaktır. Bu çaba, tevekkülün ilk ve en önemli adımıdır.
2. Sonuçları değil, süreci sevin. Bir işe başladığınızda, tüm kontrolün sizde olduğunu düşünmek yerine, çabanın ve gayretin size ait olduğunu, sonucun ise Allah'ın takdirine kaldığını kabullenin. Başarı geldiğinde şımarmayın, çünkü o sadece Allah'ın bir lütfudur. Başarısızlıkta ise ümitsizliğe kapılmayın, çünkü bu durum da bir imtihan ve yeni bir başlangıç fırsatıdır. Bu anlayışla, kaygılarınızın azaldığını ve kalbinizin huzur bulduğunu göreceksiniz.
3. Dua ve çaba ikiz kardeştir. İnsanlar genelde ya sadece dua edip çaba göstermez ya da sadece çaba gösterip dua etmeyi unutur. Oysa dua, kulun Allah ile olan en samimi konuşmasıdır ve çabayı anlamlı kılar. En zor anlarınızda, elinizden geleni yaptıktan sonra kalbinizle Allah'a sığınmak, tevekkülün doruk noktasıdır. Unutmayın, Peygamberimiz (s.a.v.) dahi hiçbir zaman tedbiri elden bırakmamış, fakat her zaman Allah'a sığınmıştır. Siz de hem modern çağın imkanlarını kullanın, hem de kalbinizi her daim Allah'a açık tutun.
4. Tevekkül, sadece iş hayatıyla sınırlı değildir. Tevekkül, evlilikten arkadaşlığa, sağlık sorunlarından kişisel gelişime kadar hayatınızın her alanına yayılmalıdır. Bir eş seçerken araştırın, danışın, aklınızı kullanın ve sonrasında o evliliği sürdürmek için çabalayın. İlişkilerinizde bir sorun olduğunda da önce düzeltmek için adımlar atın, sonra da sabredin. Bu şekilde, hayatınızın her anında akıl ve kalp dengesini kurarak ilerleyebilirsiniz.
Hakiki tevekkül, sizi tembelliğe değil, huzurlu bir eyleme yöneltir. O halde, aklınızı en iyi şekilde kullanıp gereken adımları atarken, kalbinizle de O'nun sonsuz merhametine güveniyor musunuz?
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.