İnsanı insan yapan ve onu diğer varlıklardan ayıran en temel özelliklerden biri akıldır.
Ancak akıl, yalnızca var olmakla değer kazanmaz; düşünmek, sorgulamak, gerceği ve hakikati aramakla anlam bulur. Aksi hâlde, sadece beynin ağırlığı kadar bir yükten ibaret olur. Daha önce bir sözümüz de ifade ettiğimiz gibi:
“Akıl, düşünür, tefekkür eder ve sorgularsa akıldır.
Yoksa insanda, bir kilo dörtyüz gramlık bir yüktür.”
Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde Allah (CC), insanlara akletmeyi, düşünmeyi, ibret almayı ve gerçekleri aramayı emretmiştir:
“Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde akıl sahipleri için elbette ibretler vardır.”
(Âl-i İmrân, 190)
Hz. Peygamber (sav) de şöyle buyurmuştur:
“Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölümden sonrası için hazırlık yapandır.”
(Tirmizî, Kıyâmet, 25)
Bazı filozoflar da aklın önemini şu sözlerle vurgulamıştır:
• Farabi: “Akıl, insanın özü ve en değerli tarafıdır.”
• Descartes: “Düşünüyorum, öyleyse varım.”
Demek ki akıl, olayları sorgulamak, hakikati idrak etmek ve ona göre davranmak için insana verilmiş en büyük nimettir.
Akıl; doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, faydayı zarardan, adaleti zulümden ayırmak içindir.
Aklını kullanmayan insan, hem insanlığının özünü hem de yaratılış hikmetini kaybeder.
Nitekim toplum içinde bazı kişiler için kullanılan “aklı başkasının cebinde” sözü, kendi iradesiyle değil, başkalarının yönlendirmesiyle hareket eden kimseleri ifade eder.
Başka bir ifadeyle, bir kişinin kendi kararlarını vermek yerine, güvendiği veya otorite olarak gördüğü birinin fikirlerini, düşüncelerini ve inançlarını sorgulamaksızın benimsediği durumları anlatır.
Bu da insan aklı ve kişiliği için büyük bir eksikliktir.
Unutulmamalıdır ki akıl, zalimin, gücün, çıkarın ve menfaatin yanında yer almak için değil; yanlışı görmek, doğruyu haykırmak, hakkın, adaletin ve hakikatin yanında durmak için vardır.
Din, felsefe ve tarih bize aynı hakikati göstermektedir:
Yani akıl, düşünürse nimettir; düşünmezse, sadece bir yüktür.
Bugün haksızlığı, adaletsizliği, yalanı, talanı, kandırılmayı ve ahlaki yozlaşmayı görmeyen, sorgulamayan ve hatta “iyi” diye savunanların sorunu cehalet değil; akletmeyi ve sorgulamayı terk etmiş olmalarıdır.
Bu durum hem yöneticilerin yanlışlarını sürdürmesine sebep olur, hem de kişiyi işlenen yanlışlara ve günahlara ortak eder.
Vesselam.