Gazze’de soykırım, açlık, katliam ve yıkım devam ediyor. İsrail, bütün Gazze’yi işgal kararı alırken bombardıman altındaki şehirlerde bebekler, çocuklar, kadınlar ve siviller her gün hayatını kaybediyor. Erzak ve ekmek kuyruklarındaki insanlar, kimi açlıktan ölüyor, kimi hedef alınarak katlediliyor. Bir tabak yemek, tuzak olarak kullanılıyor.
Dünya halkları sokaklarda; İsrail’e yaptırım talep ediyor. Ancak liderler kör ve sağır.
Türkiye’de de tablo farklı değil:
- Yurt genelinde protestolar, yürüyüşler, basın açıklamaları yapılıyor,
- Halk, Beştepe’ye ve TBMM’ye yürüyerek taleplerini iletiyor,
- Muhalefet, barış gücü ve yaptırım önerileri sunuyor.
Ancak iktidar bu çağrılara kulak vermiyor. Üstelik bazı eylemlere göz altılarla müdahale ediyor. Buna karşın, hükümet yetkilileri de tıpkı vatandaşlar gibi mitingler düzenleyip hamasi söylemler kullanıyor.
Söylem Güçlü, Eylem Nerede?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gazze’nin yanındayız, İsrail terör devletidir” diyor. Ancak vatandaş şu soruyu soruyor: Bu sözler ne zaman yaptırıma dönüşecek? Yoksa yalnızca halkın öfkesini yatıştırmak için mi söyleniyor?
Vatandaş, yalnızca sert ifadeler değil, somut adımlar istiyor. Burada sorular net. Haydi Gazze’ye asker gönderemiyorsunuz peki Türkiye olarak;
- BM’ye İsrail aleyhine kaç tasarı sundu?
- İİT ve D-8’i yaptırımlar için zorladı mı?
- Uluslararası arenada hangi girişimlere öncülük etti?
- Bölge ülkelerini ortak tavır için organize edecek, özel bir temsilci atadı mı?
- Barış gücü girişimi oldu mu?
- Gazze’ye havadan veya denizden yardım gönderdi mi?
- İsrail’in %40 petrolünü aldığı Azerbaycan’a ambargo için baskı yaptı mı?
- Petrol ticaretini kesti mi?
- Kürecik ve İncirlik üslerini kapattı mı?
- İsrail vatandaşlarına özel yasa çıkardı mı?
- İsrail’e giden gemilere limanlarımızı kapattı mı?
- Ticaret tamamen durdu mu?
Tüm bu soruların cevabı: Hayır.
Gazze lehine, İsrail aleyhine ne kadar sert ifadeler kullanılsa da, somut adımlar olmadan bir anlam taşımıyor. İktidarlar ve liderler sözleriyle değil, icraatlarıyla konuşur.
Eleştirinin Meşruiyeti
Burada önemli diğer bir nokta da, iktidara yönelik eleştirilerin meşruiyetidir. Erdoğan’ın seçim öncesi ve sonrası Gazze lehine ve İsrail aleyhine söylemleri ortada iken vatandaşın ondan icraat talep etmesi, yapmıyorsa da eleştirmesi en doğal hakkı değil mi? Vatandaş ondan istemeyecek de “Patagonya Cumhuriyeti” Cumhurbaşkanından mı isteyecek?
Ancak bazı “kralcıdan fazla kralcı” kesilenler, sarayın paralı kalemşörleri ve trolleri, bu talepleri dile getirenleri hedef alıp vatan haini ilan ediyor.
İsrail’e yaptırım talep etmek, vatan hainliği değil; demokratik bir talep, vicdani bir sorumluluktur. Vatandaş iktidardan samimiyet, net diplomatik adımlar, ekonomik yaptırımlar ve stratejik birliktelikler bekliyor…
Türkiye, bu alanda söylemden eyleme geçmediği sürece, vatandaşın eleştirisi de, beklentisi de devam edecektir.
Geçmişteki Sözler ve Bugünkü Durum
Belki de şunu da sormak ve hatırlamak gerekir? Erdoğan’ın söylemden eyleme geçmemesinin arkasında şu sözleri mi yatıyor?
Erdoğan:
“İsrail devletinin yaşama hakkını kimsenin tehdit etmesine Türkiye razı olmayacaktır” (2003)
“Ben Başbakan olmadan önce Sayın Bush ile bir süreç başlattım, o günden bugüne gelen bir sürecimiz var." (30.6.2022 Madrid) Bu “süreç” nedir? Ne karşılığında yürütülmektedir?
Kör Destek Yerine Sorgulama
Vatandaş gözü kapalı, kulağı tıkalı şekilde her söyleneni kabul edip alkışlamamalı. Söylem ile eylemin uyumuna bakmalı ve sorgulamalıdır. Aksi takdirde her zaman kandırılmaya açık hale geliriz.
Vesselam.