FESİH BOZAN
Köşe Yazarı
FESİH BOZAN
 

ÖZERKLİK: KORKU MU, FIRSAT MI?

Suriye’de 2011’de başlayan iç savaş, ülkeyi derin bir kaosa sürüklemiş; merkezi otoritenin zayıflaması, onlarca silahlı grubun ortaya çıkmasına yol açmıştır. Güvenliğin ortadan kalktığı bu dönemde, ülkedeki tüm halklar gibi Kürtler de kendi varlıklarını ve güvenliklerini koruma arayışına girmiştir. Bu süreçte öne çıkan PYD, hem IŞİD’e hem de Suriye hükümet güçlerine karşı mücadele etmiş, Esad yönetiminin çekildiği bölgelerde kendi yönetim yapılarını kurmuştur. Gelişmeler ve Çelişkiler Suriye; Arapların, Kürtlerin, Dürzilerin ve Alevilerin bir arada yaşadığı bir ülkedir.  Ancak devlet düzeni henüz tam oturmamışken, ülkenin adının “Suriye Arap Cumhuriyeti” yerine “Suriye Cumhuriyeti” olması, daha kapsayıcı bir mesaj verebilir ve farklı halkların aidiyet duygusunu güçlendirebilirdi. “Gömleğin ilk düğmesi” baştan yanlış iliklenmiş oldu. Bugün geldiğimiz noktada, Ahmet Şaran ile PYD arasında entegrasyon konusunda çıkmazlar yaşandığı görülmektedir. PYD, Suriye’nin bütünlüğü içinde özerkliği savunurken; yeni Şam yönetimi, Türkiye’nin de baskısıyla PYD’nin silah bırakmasını ve ordusunu dağıtmasını istemektedir. Ordu içerisinde yabancı savaşçıların varlığı, Dürzi ve Alevilere yönelik katliamlar ve bazı yetkililerin “sıra Kürtlere gelecek” şeklindeki tehditkâr açıklamaları, Kürtlerin silah bırakma konusundaki tereddütlerini artırmaktadır. Türkiye ise, “İran, Irak, Suriye ve Türkiye’deki Kürtlerin birleşerek tek devlet kuracağı” yönündeki kaygılar nedeniyle PYD’ye doğrudan veya dolaylı biçimde baskı yapmaktadır. Şam ile SDG arasında bir anlaşma sağlanmadan Suriye’de kalıcı istikrar mümkün olmayacağı bir gerçek. Dolayısıyla Türkiye, SDG ve  Şam'ın çatışma yerine uzlaşı arayışına yönelmeleri, hem Suriyenin bütünlüğü, hem İsraile karşı güç birliğinin vr hem de bölgesel dengeler açısından daha yapıcı bir seçenek olacaktır. Ayrıca Türkiye de başlattığı “terörsüz Türkiye” perspektifinden hareketle, Rojava’ya 2024 öncesindeki bakış açısıyla yaklaşmamalı, ABD ve İsrailin güdümünde bir SDG'nin endişeleri için daha riskli olacağını görmelidir. Türkiye Açısından Özerklik Tartışması Türkiye’nin bölünme kaygıları, Türk ve Kürt halklarının sosyolojik yapısı gereği diğer ülkelerdeki Kürtlerden farklıdır.  Çünkü Türkiye’de Türkler ve Kürtler, yüzyıllardır iç içe yaşamış, ortak bir millet bilinci oluşturmuştur. Bununla beraber Irak ve Suriye Kürtlerinin önemli bir bölümü de Türkiye’ye yakın siyasal ve kültürel bir duruş sergilemektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin Kürtlerle ilişkisini sadece bir güvenlik tehdidi olarak değil, aynı zamanda stratejik bir fırsat olarak değerlendirmesi gerekir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şu sözleri önemlidir: “Suriye’de Kürtlerin de güvenliğinin teminatı Türkiye’dir. Yönünü Ankara ve Şam’a dönenler kazanacak. Ancak kılıç kınından çıkarsa kaleme ve kelama yer kalmaz.” Ancak son kısmı, Kürtler açısından itici ve üzücü bulunmuştur. Şu soru önemlidir: Türkiye, neden İsrail’in, Suriyedeki işgal ve yeni işgallerine karşı aynı sert dili kullanmazken, aynı din, tarih, kültür ve soydaşlığı paylaştığı Suriye Kürtlerinin kazanımlarını tehdit olarak görmektedir? Bu dışlama Kürtleri ABD ve İsrail gibi işgalci  güçlere mahkûm edecektir.  Bu durum, Türkiye’nin bölgedeki doğal müttefiki Kürtleri kaybetmesine yol açacaktır.  Oysa Kürtlerin güvenliği ve siyasi temsili, doğru yönetildiğinde Türkiye açısından bir tehdit değil, tarihsel bir fırsata dönüştürülebilir. Özetle Suriye’nin bütünlüğü içinde Rojava’daki özerklik arayışı, bir “ayrılık” meselesi değil; Ortadoğu’da barışın geleceğini şekillendirecek stratejik bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Türkiye, Kürtleri bir tehlike olarak görüp İsrail’in kucağına itmek yerine; Türk, Arap, Fars ve Kürt ittifakıyla bölgesel bir dayanışma sağlayarak İsrail’e karşı daha güçlü bir ittifak oluşturmalıdır. Aynı zamanda Kürtlerin haklarını savunan ve ortak bir gelecek geliştiren bir Türkiye; bölgede daha güçlü, kapsayıcı ve güven veren bir aktör haline gelebilir. Dolayısıyla, Suriye’nin bütünlüğü içinde bir özerklik; korkuların değil, barışın, işbirliğinin ve fırsatların kapısını aralayabilir. Elbette Bölgenin  yeni sınırlar değil ümmet şuuruyla birleşmeye ihtiyaç vardır. Gönül ister ki Suriye tek millet, tek devlet, adil, eşit ve özgür olarak İsraile karşı duran bir devlet olsun. Ki ABD'nin güdümünde olmayan özerk bir yapı, buna engel olmaz. Türkü, Kürdü, Arabı, Alevisi, Dürzisi… Herkes bilmelidir ki ABD emperyalizminin de, İsrail’in de gerçek anlamda dostu yoktur. İsrail, bütün halklara düşmandır; kimisini doğrudan işgal edip öldürür, kimisini de sırası gelene kadar işbirlikçi olarak kullanır. Bugün Gazze’de yaşanan trajedi bunun en açık göstergesidir. Dolayısıyla mantık, bölgedeki bütün halkların –Türk, Kürt, Arap, Fars ve diğerleri– ABD emperyalizmine ve İsrail’in bölgedeki yıkıcı politikalarına karşı beraber hareket etmesini gerektirmektedir.  Bütün çabalara rağmen, farz edelim ki Rojava’da, Suriye halkının ortak kararıyla özerk bir yapı ortaya çıktı. Bu durumda, Türkiye’nin kaygılanmasına gerek olmadığını düşünüyorum.  Çünkü bu özerklik, düşmanlık yerine karşılıklı saygı ve işbirliği temelinde yürütülürse, Türkiye için bir tehdit değil; tam tersine stratejik bir fırsat haline gelebilir. Yaklaşık yüz yıldır Türkiye; Yunan, Bulgar, Gürcü, Azeri, Fars ve Araplarla komşuluk yapıyor. Peki, Kürtlerle komşuluk yaparsa ne olacak? En fazla Irak Kürdistanı örneğinde olduğu gibi olacaktır. Bugün Irak’ta Türkiye’nin en yakın müttefikinin Bağdat değil, Erbil olduğunu unutmamak gerekir. Bu örnek, Kürtlerle doğru bir ilişki kurulduğunda, ortak çıkarların ve güçlü ittifakların mümkün olduğunu göstermektedir. Son söz, Kürtlerle sağlıklı ilişkiler kurmak, Türkiye’nin bölgedeki konumunu zayıflatmaz; aksine güçlendirir. Rojava’daki olası bir özerklik, Türkiye için korku kaynağı değil; doğru politikalarla yönetildiğinde yeni bir işbirliği kapısı olabilir. Vesselam.
Ekleme Tarihi: 29 Ağustos 2025 -Cuma

ÖZERKLİK: KORKU MU, FIRSAT MI?

Suriye’de 2011’de başlayan iç savaş, ülkeyi derin bir kaosa sürüklemiş; merkezi otoritenin zayıflaması, onlarca silahlı grubun ortaya çıkmasına yol açmıştır. Güvenliğin ortadan kalktığı bu dönemde, ülkedeki tüm halklar gibi Kürtler de kendi varlıklarını ve güvenliklerini koruma arayışına girmiştir.

Bu süreçte öne çıkan PYD, hem IŞİD’e hem de Suriye hükümet güçlerine karşı mücadele etmiş, Esad yönetiminin çekildiği bölgelerde kendi yönetim yapılarını kurmuştur.

Gelişmeler ve Çelişkiler

Suriye; Arapların, Kürtlerin, Dürzilerin ve Alevilerin bir arada yaşadığı bir ülkedir. 

Ancak devlet düzeni henüz tam oturmamışken, ülkenin adının “Suriye Arap Cumhuriyeti” yerine “Suriye Cumhuriyeti” olması, daha kapsayıcı bir mesaj verebilir ve farklı halkların aidiyet duygusunu güçlendirebilirdi. “Gömleğin ilk düğmesi” baştan yanlış iliklenmiş oldu.

Bugün geldiğimiz noktada, Ahmet Şaran ile PYD arasında entegrasyon konusunda çıkmazlar yaşandığı görülmektedir.

PYD, Suriye’nin bütünlüğü içinde özerkliği savunurken; yeni Şam yönetimi, Türkiye’nin de baskısıyla PYD’nin silah bırakmasını ve ordusunu dağıtmasını istemektedir.

Ordu içerisinde yabancı savaşçıların varlığı, Dürzi ve Alevilere yönelik katliamlar ve bazı yetkililerin “sıra Kürtlere gelecek” şeklindeki tehditkâr açıklamaları, Kürtlerin silah bırakma konusundaki tereddütlerini artırmaktadır.

Türkiye ise, “İran, Irak, Suriye ve Türkiye’deki Kürtlerin birleşerek tek devlet kuracağı” yönündeki kaygılar nedeniyle PYD’ye doğrudan veya dolaylı biçimde baskı yapmaktadır.

Şam ile SDG arasında bir anlaşma sağlanmadan Suriye’de kalıcı istikrar mümkün olmayacağı bir gerçek. Dolayısıyla Türkiye, SDG ve  Şam'ın çatışma yerine uzlaşı arayışına yönelmeleri, hem Suriyenin bütünlüğü, hem İsraile karşı güç birliğinin vr hem de bölgesel dengeler açısından daha yapıcı bir seçenek olacaktır.

Ayrıca Türkiye de başlattığı “terörsüz Türkiye” perspektifinden hareketle, Rojava’ya 2024 öncesindeki bakış açısıyla yaklaşmamalı, ABD ve İsrailin güdümünde bir SDG'nin endişeleri için daha riskli olacağını görmelidir.

Türkiye Açısından Özerklik Tartışması

Türkiye’nin bölünme kaygıları, Türk ve Kürt halklarının sosyolojik yapısı gereği diğer ülkelerdeki Kürtlerden farklıdır. 

Çünkü Türkiye’de Türkler ve Kürtler, yüzyıllardır iç içe yaşamış, ortak bir millet bilinci oluşturmuştur. Bununla beraber Irak ve Suriye Kürtlerinin önemli bir bölümü de Türkiye’ye yakın siyasal ve kültürel bir duruş sergilemektedir.

Dolayısıyla Türkiye’nin Kürtlerle ilişkisini sadece bir güvenlik tehdidi olarak değil, aynı zamanda stratejik bir fırsat olarak değerlendirmesi gerekir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şu sözleri önemlidir:

“Suriye’de Kürtlerin de güvenliğinin teminatı Türkiye’dir. Yönünü Ankara ve Şam’a dönenler kazanacak. Ancak kılıç kınından çıkarsa kaleme ve kelama yer kalmaz.”

Ancak son kısmı, Kürtler açısından itici ve üzücü bulunmuştur.

Şu soru önemlidir: Türkiye, neden İsrail’in, Suriyedeki işgal ve yeni işgallerine karşı aynı sert dili kullanmazken, aynı din, tarih, kültür ve soydaşlığı paylaştığı Suriye Kürtlerinin kazanımlarını tehdit olarak görmektedir?

Bu dışlama Kürtleri ABD ve İsrail gibi işgalci  güçlere mahkûm edecektir. 

Bu durum, Türkiye’nin bölgedeki doğal müttefiki Kürtleri kaybetmesine yol açacaktır. 

Oysa Kürtlerin güvenliği ve siyasi temsili, doğru yönetildiğinde Türkiye açısından bir tehdit değil, tarihsel bir fırsata dönüştürülebilir.

Özetle

Suriye’nin bütünlüğü içinde Rojava’daki özerklik arayışı, bir “ayrılık” meselesi değil; Ortadoğu’da barışın geleceğini şekillendirecek stratejik bir gelişme olarak değerlendirilebilir.

Türkiye, Kürtleri bir tehlike olarak görüp İsrail’in kucağına itmek yerine; Türk, Arap, Fars ve Kürt ittifakıyla bölgesel bir dayanışma sağlayarak İsrail’e karşı daha güçlü bir ittifak oluşturmalıdır.

Aynı zamanda Kürtlerin haklarını savunan ve ortak bir gelecek geliştiren bir Türkiye; bölgede daha güçlü, kapsayıcı ve güven veren bir aktör haline gelebilir.

Dolayısıyla, Suriye’nin bütünlüğü içinde bir özerklik; korkuların değil, barışın, işbirliğinin ve fırsatların kapısını aralayabilir.

Elbette Bölgenin  yeni sınırlar değil ümmet şuuruyla birleşmeye ihtiyaç vardır. Gönül ister ki Suriye tek millet, tek devlet, adil, eşit ve özgür olarak İsraile karşı duran bir devlet olsun. Ki ABD'nin güdümünde olmayan özerk bir yapı, buna engel olmaz.

Türkü, Kürdü, Arabı, Alevisi, Dürzisi… Herkes bilmelidir ki ABD emperyalizminin de, İsrail’in de gerçek anlamda dostu yoktur. İsrail, bütün halklara düşmandır; kimisini doğrudan işgal edip öldürür, kimisini de sırası gelene kadar işbirlikçi olarak kullanır. Bugün Gazze’de yaşanan trajedi bunun en açık göstergesidir.

Dolayısıyla mantık, bölgedeki bütün halkların –Türk, Kürt, Arap, Fars ve diğerleri– ABD emperyalizmine ve İsrail’in bölgedeki yıkıcı politikalarına karşı beraber hareket etmesini gerektirmektedir. 

Bütün çabalara rağmen, farz edelim ki Rojava’da, Suriye halkının ortak kararıyla özerk bir yapı ortaya çıktı. Bu durumda, Türkiye’nin kaygılanmasına gerek olmadığını düşünüyorum. 

Çünkü bu özerklik, düşmanlık yerine karşılıklı saygı ve işbirliği temelinde yürütülürse, Türkiye için bir tehdit değil; tam tersine stratejik bir fırsat haline gelebilir.

Yaklaşık yüz yıldır Türkiye; Yunan, Bulgar, Gürcü, Azeri, Fars ve Araplarla komşuluk yapıyor. Peki, Kürtlerle komşuluk yaparsa ne olacak? En fazla Irak Kürdistanı örneğinde olduğu gibi olacaktır.

Bugün Irak’ta Türkiye’nin en yakın müttefikinin Bağdat değil, Erbil olduğunu unutmamak gerekir. Bu örnek, Kürtlerle doğru bir ilişki kurulduğunda, ortak çıkarların ve güçlü ittifakların mümkün olduğunu göstermektedir.

Son söz, Kürtlerle sağlıklı ilişkiler kurmak, Türkiye’nin bölgedeki konumunu zayıflatmaz; aksine güçlendirir. Rojava’daki olası bir özerklik, Türkiye için korku kaynağı değil; doğru politikalarla yönetildiğinde yeni bir işbirliği kapısı olabilir.


Vesselam.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve radikalgazete.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.