MEHMET SÖNERCAN
Köşe Yazarı
MEHMET SÖNERCAN
 

Aklın Gölgesinde Bir Yürek: Kalbini Kullan!

Sabahın köründe, henüz güneş yeni yüzünü gösterirken, birçoğumuz rüyaların tatlı rehavetinden sıyrılıp güne başlıyoruz. Kimimiz işe, kimimiz okula, kimimiz ise sadece hayatın akışına kapılıp gidiyor. Ama kaçımız gerçekten "uyanık" bir şekilde yaşıyor? Kaçımız, rutinlerin ve alışkanlıkların kör kuyusunda boğulmadan, etrafındaki gerçekleri görüyor? Bakın dostlar, dünya dönüyor, zaman akıp gidiyor ve biz, birçoğumuz, sanki bir uyku sersemi gibi yaşıyoruz. Gözlerimiz açık, evet, ama zihnimiz kapalı. Sorgulamıyoruz, merak etmiyoruz, etrafımızda olup bitenleri sadece uzaktan izliyoruz. Tüketici toplumun bize dayattığı hapları yutuyor, sosyal medyanın sanal dünyasında kayboluyoruz. Peki sonuç? Bireysel olarak kaybolmuş ruhlar, toplumsal olarak ise bir arada durmakta zorlanan, kolayca manipüle edilebilen bir kitle. Aklın Gölgesinde Bir Yürek: Kalbini Kullan! Modern dünya, bize sürekli "aklını kullan" diye fısıldıyor. Mantık, analiz, veri… Hayatımızın her köşesinde, kararlarımızı rasyonel süzgeçlerden geçirmemiz, duygularımızı bir kenara bırakmamız salık veriliyor. İş hayatında "duygusallığa yer yok" deniyor, ilişkilerde "mantıklı ol" diye öğütleniyor, hatta kişisel gelişim kitapları bile çoğu zaman duygusal zekayı bile bir stratejiye indirgiyor. Peki, bu "akıl" odaklı yaşamın bize gerçekten ne kadar iyi geldiğini sorguluyor muyuz? Elbette, akıl ve mantık, hayatta yolumuzu bulmak için vazgeçilmez araçlar. Karmaşık problemleri çözmemize, geleceği planlamamıza ve bilinçli seçimler yapmamıza yardımcı oluyorlar. Ancak her şeyi akıl süzgecinden geçirmeye çalışırken, kalbimizin o eşsiz rehberliğini göz ardı ettiğimizde ne oluyor? İşte tam da bu noktada, “aklını kullan” diyen dünyaya inat, “kalbini kullan” demenin zamanı geldi. Kalp, sadece kan pompalayan bir organ değil, aynı zamanda sezgilerimizin, empati yeteneğimizin, tutkularımızın ve gerçek benliğimizin merkezidir. Akıl bize neyin "doğru" olduğunu söyleyebilir, ama kalp bize neyin "iyi" hissettirdiğini, neyin ruhumuza dokunduğunu fısıldar. Hayatta karşımıza çıkan pek çok durumda, en "mantıklı" kararın aslında bizi tatmin etmeyen, içimizi boş bırakan bir sonuç doğurduğunu fark etmez miyiz? Kalbini kullanmak, delice riskler almak ya da tamamen dürtülerine teslim olmak demek değildir. Aksine, bu, iç sesini dinlemek, sezgilerine güvenmek ve duygularına yer açmak demektir. Şefkatle yaklaşmak, merhamet göstermek, tutkularının peşinden gitmek ve hayatı sadece sayılarla değil, anlamla doldurmak demektir. Unutmayın, en büyük keşifler, en derin bağlar ve en gerçek mutluluklar genellikle mantığın sınırlarını aşan, kalbin rehberliğinde yapılan yolculuklarda bulunur. Bir sanatçının ilhamı, bir mucidin tutkusu, bir annenin koşulsuz sevgisi… Bunların hepsi, aklın ötesinde, kalbin derinliklerinden gelen güçlerdir.   Gazali'nin Bakış Açısıyla Kalp ve Akıl Dengesi Bu kadim bilgelik, aslında yüzyıllardır İslam düşünürlerinin de üzerinde durduğu bir konudur. Özellikle İmam Gazali gibi büyük İslam alimleri, akıl (akıl) ve kalp (kalb) arasındaki dengeyi, insan kemalatının ve hakikate ulaşmanın temelini oluşturan hayati bir mesele olarak ele almışlardır. Gazali'ye göre kalp, insanın manevi merkezidir. Hakikati idrak eden, sezgilerin ve ilahi bilginin indiği yerdir. Kalp, Allah'ı bilme ve O'na yönelme yeteneğine sahip olan "Rabbanî latife"dir. Akıl ise dünya işlerini düzene koymak, şer'i hükümleri anlamak ve doğru ile yanlışı ayırt etmek için verilen büyük bir nimettir. Ancak Gazali, aklın tek başına yeterli olmadığını, bilakis kalbin nuruyla aydınlanmadığı sürece yanılgılara düşebileceğini vurgular. Ona göre gerçek irfan ve hikmet, akıl yürütmeyle değil, kalbin tasfiyesiyle, yani nefsin kötü sıfatlarından arınmasıyla elde edilir. Asıl olan, aklın kalbe hizmet etmesi, kalbin de Allah'a yönelmesidir. Kalp, kör bir inançla değil, aklın delilleriyle desteklenerek hakikate ulaşır; akıl ise kalbin manevi tecrübeleriyle zenginleşir. Ailede Akıl ve Kalp Dengesi: Ebeveyn-Çocuk İlişkisi Bu "aklını kullan, kalbini kullan" dengesi, hayatın her alanında olduğu gibi, aile içinde, özellikle de ebeveyn-çocuk ilişkisinde hayati bir rol oynar. Modern eğitim anlayışı ve ebeveynlik pratikleri çoğu zaman çocukların "akıllarını" geliştirmeye odaklanır: notlar, başarılar, mantıksal çıkarımlar, problem çözme yetenekleri… Elbette bunlar önemlidir. Ancak bu süreçte, çocuğun kalbi, yani duygusal dünyası, empati yeteneği, sezgileri ve içsel huzuru çoğu zaman göz ardı edilir. Bir çocuğa "mantıklı ol" demek yerine, bazen sadece dinlemek, onun duygularını anlamaya çalışmak, korkularına şefkatle yaklaşmak gerekir. Akıl, çocuğun ödevlerini zamanında yapmasını, kurallara uymasını sağlayabilir; ama kalp, onun kendini güvende, sevgi dolu ve anlaşılmış hissetmesini sağlar. Akıl, çocuğa doğruyu öğretirken, kalp doğruyu hissetmesini sağlar. Ebeveyn olarak bizler, çocuklarımıza sadece bilginin peşinden gitmeyi değil, aynı zamanda kalplerinin sesini dinlemeyi, kendi duygularını tanımayı ve başkalarının duygularına saygı duymayı öğretmeliyiz. Onlara, hata yapmanın öğrenme sürecinin bir parçası olduğunu, her zaman "en mantıklı" olanın "en mutlu" olan anlamına gelmediğini göstermeliyiz. Onların iç dünyalarına dokunabilmeli, hayallerine inanmalı ve sadece not defterlerindeki başarılarıyla değil, kalplerindeki iyilikle gurur duymalıyız. Sağlam bir ailenin temeli, sadece mantıklı kurallar ve sistemler üzerine değil, aynı zamanda koşulsuz sevgi, anlayış, güven ve empati üzerine kuruludur. Ebeveynler olarak kendi kalplerimizi dinlemeyi öğrendiğimizde, çocuklarımıza da aynı yolu açmış oluruz. Böylece, hem akıllı hem de kalbi zengin nesiller yetiştirebiliriz. İki Yolcu ve Pusula Hikayesi Kadim zamanlarda, büyük bir çölde kaybolan iki yolcu vardı. Biri, Akıl adında bilge bir kaşifti. Yanında en hassas pusulalar, en detaylı haritalar ve tüm matematiksel hesaplamaları yapabileceği aletler vardı. Diğeri ise Kalp adında, sezgileri güçlü, etrafındaki en ufak titreşimi bile hisseden, dingin bir dervişti. Akıl, haritaları önüne serdi, yıldızların konumunu hesapladı ve en kısa, en mantıklı yolu bulduğunu düşündü. "İşte," dedi, "doğru yol bu! Hiçbir sapma olmadan ilerlemeliyiz." Kalp ise gülümsedi. "Akıl kardeşim," dedi, "senin pusulan doğru yönü gösterebilir, evet. Ama bu çölün ruhunu, kumların fısıltısını, rüzgarın taşıdığı kokuyu hissetmelisin. Bazen en kısa yol, en güvenli yol değildir. Bazen doğru yön, sana huzur veren yöndür." Akıl, başta Kalp'in sözlerini ciddiye almadı. Kendi hesaplarına göre ilerledi. Ancak kısa süre sonra, haritalarda görünmeyen derin bir vadiye denk geldiler. Vadi, akılla geçilmesi imkansızdı. Akıl şaşkınlık içindeydi. "Hesaplamalarım bunu göstermedi!" diye yakındı. Kalp ise sakince vadinin kenarına oturdu. Gözlerini kapadı, rüzgarı dinledi, kum tanelerinin hareketini hissetti. Bir süre sonra gözlerini açtı. "Şu ilerdeki çalılıkların oradan, vadinin daha sığ bir noktasına giden gizli bir patika var," dedi. "O patikaya doğru kalbim beni çekiyor. Orası hem daha güvenli hem de ruhumuza daha iyi gelecek." Akıl tereddüt etti. Haritalarında böyle bir patika yoktu. Ancak başka çaresi de kalmamıştı. Kalp'in peşinden gittiler. Gerçekten de, Kalp'in hissettiği yerden, vadinin derinliklerine inmeden, güvenli bir şekilde karşıya geçebildiler. Yolculukları boyunca, Akıl rota hesapları yapmaya devam etti, ancak artık Kalp'in fısıltılarına da kulak verdi. Kalp, Akıl'ın yönünü bazen küçük bir dereye, bazen de gölgelik bir vaha'ya çevirdi. Bu sayede, sadece hedefe ulaşmakla kalmadılar, aynı zamanda yolculuğun tadını çıkardılar, doğanın güzelliklerini fark ettiler ve içsel bir huzur buldular. Bu hikaye bize gösteriyor ki, tıpkı Akıl ve Kalp'in çölde olduğu gibi, hayat yolculuğumuzda da her ikisine ihtiyacımız var. Bırakalım aklımız bize yolu göstersin, ama kalbimiz yönümüzü belirlesin. Çünkü sadece akıl ve kalp bir araya geldiğinde, gerçekten bütün bir insan olabilir, kendimize ve dünyaya daha anlamlı katkılarda bulunabiliriz..
Ekleme Tarihi: 13 Ağustos 2025 -Çarşamba

Aklın Gölgesinde Bir Yürek: Kalbini Kullan!

Sabahın köründe, henüz güneş yeni yüzünü gösterirken, birçoğumuz rüyaların tatlı rehavetinden sıyrılıp güne başlıyoruz. Kimimiz işe, kimimiz okula, kimimiz ise sadece hayatın akışına kapılıp gidiyor. Ama kaçımız gerçekten "uyanık" bir şekilde yaşıyor? Kaçımız, rutinlerin ve alışkanlıkların kör kuyusunda boğulmadan, etrafındaki gerçekleri görüyor?

Bakın dostlar, dünya dönüyor, zaman akıp gidiyor ve biz, birçoğumuz, sanki bir uyku sersemi gibi yaşıyoruz. Gözlerimiz açık, evet, ama zihnimiz kapalı. Sorgulamıyoruz, merak etmiyoruz, etrafımızda olup bitenleri sadece uzaktan izliyoruz. Tüketici toplumun bize dayattığı hapları yutuyor, sosyal medyanın sanal dünyasında kayboluyoruz.

Peki sonuç? Bireysel olarak kaybolmuş ruhlar, toplumsal olarak ise bir arada durmakta zorlanan, kolayca manipüle edilebilen bir kitle.

Aklın Gölgesinde Bir Yürek: Kalbini Kullan!

Modern dünya, bize sürekli "aklını kullan" diye fısıldıyor. Mantık, analiz, veri… Hayatımızın her köşesinde, kararlarımızı rasyonel süzgeçlerden geçirmemiz, duygularımızı bir kenara bırakmamız salık veriliyor. İş hayatında "duygusallığa yer yok" deniyor, ilişkilerde "mantıklı ol" diye öğütleniyor, hatta kişisel gelişim kitapları bile çoğu zaman duygusal zekayı bile bir stratejiye indirgiyor. Peki, bu "akıl" odaklı yaşamın bize gerçekten ne kadar iyi geldiğini sorguluyor muyuz?

Elbette, akıl ve mantık, hayatta yolumuzu bulmak için vazgeçilmez araçlar. Karmaşık problemleri çözmemize, geleceği planlamamıza ve bilinçli seçimler yapmamıza yardımcı oluyorlar. Ancak her şeyi akıl süzgecinden geçirmeye çalışırken, kalbimizin o eşsiz rehberliğini göz ardı ettiğimizde ne oluyor?

İşte tam da bu noktada, “aklını kullan” diyen dünyaya inat, “kalbini kullan” demenin zamanı geldi.

Kalp, sadece kan pompalayan bir organ değil, aynı zamanda sezgilerimizin, empati yeteneğimizin, tutkularımızın ve gerçek benliğimizin merkezidir. Akıl bize neyin "doğru" olduğunu söyleyebilir, ama kalp bize neyin "iyi" hissettirdiğini, neyin ruhumuza dokunduğunu fısıldar. Hayatta karşımıza çıkan pek çok durumda, en "mantıklı" kararın aslında bizi tatmin etmeyen, içimizi boş bırakan bir sonuç doğurduğunu fark etmez miyiz?

Kalbini kullanmak, delice riskler almak ya da tamamen dürtülerine teslim olmak demek değildir. Aksine, bu, iç sesini dinlemek, sezgilerine güvenmek ve duygularına yer açmak demektir. Şefkatle yaklaşmak, merhamet göstermek, tutkularının peşinden gitmek ve hayatı sadece sayılarla değil, anlamla doldurmak demektir.

Unutmayın, en büyük keşifler, en derin bağlar ve en gerçek mutluluklar genellikle mantığın sınırlarını aşan, kalbin rehberliğinde yapılan yolculuklarda bulunur. Bir sanatçının ilhamı, bir mucidin tutkusu, bir annenin koşulsuz sevgisi… Bunların hepsi, aklın ötesinde, kalbin derinliklerinden gelen güçlerdir.

 

Gazali'nin Bakış Açısıyla Kalp ve Akıl Dengesi

Bu kadim bilgelik, aslında yüzyıllardır İslam düşünürlerinin de üzerinde durduğu bir konudur. Özellikle İmam Gazali gibi büyük İslam alimleri, akıl (akıl) ve kalp (kalb) arasındaki dengeyi, insan kemalatının ve hakikate ulaşmanın temelini oluşturan hayati bir mesele olarak ele almışlardır.

Gazali'ye göre kalp, insanın manevi merkezidir. Hakikati idrak eden, sezgilerin ve ilahi bilginin indiği yerdir. Kalp, Allah'ı bilme ve O'na yönelme yeteneğine sahip olan "Rabbanî latife"dir. Akıl ise dünya işlerini düzene koymak, şer'i hükümleri anlamak ve doğru ile yanlışı ayırt etmek için verilen büyük bir nimettir.

Ancak Gazali, aklın tek başına yeterli olmadığını, bilakis kalbin nuruyla aydınlanmadığı sürece yanılgılara düşebileceğini vurgular. Ona göre gerçek irfan ve hikmet, akıl yürütmeyle değil, kalbin tasfiyesiyle, yani nefsin kötü sıfatlarından arınmasıyla elde edilir. Asıl olan, aklın kalbe hizmet etmesi, kalbin de Allah'a yönelmesidir. Kalp, kör bir inançla değil, aklın delilleriyle desteklenerek hakikate ulaşır; akıl ise kalbin manevi tecrübeleriyle zenginleşir.

Ailede Akıl ve Kalp Dengesi: Ebeveyn-Çocuk İlişkisi

Bu "aklını kullan, kalbini kullan" dengesi, hayatın her alanında olduğu gibi, aile içinde, özellikle de ebeveyn-çocuk ilişkisinde hayati bir rol oynar. Modern eğitim anlayışı ve ebeveynlik pratikleri çoğu zaman çocukların "akıllarını" geliştirmeye odaklanır: notlar, başarılar, mantıksal çıkarımlar, problem çözme yetenekleri… Elbette bunlar önemlidir. Ancak bu süreçte, çocuğun kalbi, yani duygusal dünyası, empati yeteneği, sezgileri ve içsel huzuru çoğu zaman göz ardı edilir.

Bir çocuğa "mantıklı ol" demek yerine, bazen sadece dinlemek, onun duygularını anlamaya çalışmak, korkularına şefkatle yaklaşmak gerekir. Akıl, çocuğun ödevlerini zamanında yapmasını, kurallara uymasını sağlayabilir; ama kalp, onun kendini güvende, sevgi dolu ve anlaşılmış hissetmesini sağlar. Akıl, çocuğa doğruyu öğretirken, kalp doğruyu hissetmesini sağlar.

Ebeveyn olarak bizler, çocuklarımıza sadece bilginin peşinden gitmeyi değil, aynı zamanda kalplerinin sesini dinlemeyi, kendi duygularını tanımayı ve başkalarının duygularına saygı duymayı öğretmeliyiz. Onlara, hata yapmanın öğrenme sürecinin bir parçası olduğunu, her zaman "en mantıklı" olanın "en mutlu" olan anlamına gelmediğini göstermeliyiz. Onların iç dünyalarına dokunabilmeli, hayallerine inanmalı ve sadece not defterlerindeki başarılarıyla değil, kalplerindeki iyilikle gurur duymalıyız.

Sağlam bir ailenin temeli, sadece mantıklı kurallar ve sistemler üzerine değil, aynı zamanda koşulsuz sevgi, anlayış, güven ve empati üzerine kuruludur. Ebeveynler olarak kendi kalplerimizi dinlemeyi öğrendiğimizde, çocuklarımıza da aynı yolu açmış oluruz. Böylece, hem akıllı hem de kalbi zengin nesiller yetiştirebiliriz.

İki Yolcu ve Pusula Hikayesi

Kadim zamanlarda, büyük bir çölde kaybolan iki yolcu vardı. Biri, Akıl adında bilge bir kaşifti. Yanında en hassas pusulalar, en detaylı haritalar ve tüm matematiksel hesaplamaları yapabileceği aletler vardı. Diğeri ise Kalp adında, sezgileri güçlü, etrafındaki en ufak titreşimi bile hisseden, dingin bir dervişti.

Akıl, haritaları önüne serdi, yıldızların konumunu hesapladı ve en kısa, en mantıklı yolu bulduğunu düşündü. "İşte," dedi, "doğru yol bu! Hiçbir sapma olmadan ilerlemeliyiz."

Kalp ise gülümsedi. "Akıl kardeşim," dedi, "senin pusulan doğru yönü gösterebilir, evet. Ama bu çölün ruhunu, kumların fısıltısını, rüzgarın taşıdığı kokuyu hissetmelisin. Bazen en kısa yol, en güvenli yol değildir. Bazen doğru yön, sana huzur veren yöndür."

Akıl, başta Kalp'in sözlerini ciddiye almadı. Kendi hesaplarına göre ilerledi. Ancak kısa süre sonra, haritalarda görünmeyen derin bir vadiye denk geldiler. Vadi, akılla geçilmesi imkansızdı.

Akıl şaşkınlık içindeydi. "Hesaplamalarım bunu göstermedi!" diye yakındı.

Kalp ise sakince vadinin kenarına oturdu. Gözlerini kapadı, rüzgarı dinledi, kum tanelerinin hareketini hissetti. Bir süre sonra gözlerini açtı. "Şu ilerdeki çalılıkların oradan, vadinin daha sığ bir noktasına giden gizli bir patika var," dedi. "O patikaya doğru kalbim beni çekiyor. Orası hem daha güvenli hem de ruhumuza daha iyi gelecek."

Akıl tereddüt etti. Haritalarında böyle bir patika yoktu. Ancak başka çaresi de kalmamıştı. Kalp'in peşinden gittiler. Gerçekten de, Kalp'in hissettiği yerden, vadinin derinliklerine inmeden, güvenli bir şekilde karşıya geçebildiler. Yolculukları boyunca, Akıl rota hesapları yapmaya devam etti, ancak artık Kalp'in fısıltılarına da kulak verdi. Kalp, Akıl'ın yönünü bazen küçük bir dereye, bazen de gölgelik bir vaha'ya çevirdi. Bu sayede, sadece hedefe ulaşmakla kalmadılar, aynı zamanda yolculuğun tadını çıkardılar, doğanın güzelliklerini fark ettiler ve içsel bir huzur buldular.

Bu hikaye bize gösteriyor ki, tıpkı Akıl ve Kalp'in çölde olduğu gibi, hayat yolculuğumuzda da her ikisine ihtiyacımız var. Bırakalım aklımız bize yolu göstersin, ama kalbimiz yönümüzü belirlesin. Çünkü sadece akıl ve kalp bir araya geldiğinde, gerçekten bütün bir insan olabilir, kendimize ve dünyaya daha anlamlı katkılarda bulunabiliriz..

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve radikalgazete.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.